Soğuk bir kış günü. Üzerindeki mahmurluğunu atamayan Ahmet, yarı
uykulu kahvaltısını yapıyordu. Bir parça
peynir, birkaç zeytin, dünden kalma üç dilim domates ve bitmek üzere olan bir
bardak çay.. Ocakta demlenen çay mutfağa ılık bir hava veriyordu. Uykuya hasret kalan
Ahmet ise içten içe kahroluyordu. Bir bardak daha çay almak için beyaz plastik
sandalyesinden kalktı. Ancak sağ bileğinde takılı olan saat ilişti gözüne. Geç
kalmıştı.. Her zaman olduğu gibi.. Son ekmek kırıntısını da ağzına atıp kahvaltılıklarını
evin sessizliğine emanet etti. Anahtarının iskemle üstünde olduğu hatırlayarak
hızla anahtarına yöneldi, aldı ve kapısını kilitlemeden hızla çıkıp gitti.
Gökyüzünü istila eden bulutlar yağmurun en yakın
habercisiydi... Sarı yağmurluğunu çoktan giydiğinden sıkıntı etmedi, bisikletine
atladığı gibi yola koyuldu. O an trafikte mağdur insanları düşündü. İki
dakikalık yol için iki saat boyunca zincir oluşturarak bekleşen insanları bir
türlü anlamıyordu. Oysa ne de kolaydı toplu taşıma araçları ya da doğaya zarar
vermeyen bisikletleri kullanmak..
Bıkkınlık ifadesi ile gözlerini kapatıp dudağını sola bükerek tam tur
pedal çevirmeye koyuldu. Geç kalıyordu!
Ahmet! Yine mi geç kaldın. Ne laftan anlamaz adamsın. Sana
defalarca bir araba al demedim mi ? Bıkıp usanmaz mısın şu bisikletten! Neymiş
efendim, sağlıklı yaşam için, vay efendim sosyal sorumluluk zırvaları.. Geç
bunları da işe erken gel! Bu gidişle kovulacaksın, benden söylemesi!
Bu sözlerin sahibi muhasebe şirketinin müdür yardımcısı
Mehbet Bey’den başkası değildi. Rahmetli babası
ilk üç çocuğundan üçü de kız olunca inatla dördüncüyü istemiş. Hani olur
da erkek olursa kendi babasının ismini verip, soylarını devam ettirsin diye.
Olmuş da hani.. Elli yaşından sonra doğuma giren annesi her ne kadar zorlansa
da, yirmi dört saat inat edip içeriden çıkmamak için direnen bebeğe rağmen
yenilmemiş ve bir oğlan doğurmuş sonunda. Buna sevinen baba hemen nüfus
dairesine gidip biricik oğlunun adı kendi babasının adını vermek istemiş
haliyle.. Nüfus memuru da Mehmet yerine Mehbet yazınca, sineye çekip ses
etmemişler. Yetmiş senelik Mehmet olmuş mu sana Mehbet! Bir güzel olmuş.. Adı
gibi kendisi de sevimsiz, kendini beğenmiş bir tip olmuş zamanla. Ama bir de
müdür yardımcısı olup insanlara eziyet etmeyi kendine bir görev bilmesi de ayrı
bir başarısıdır..
Bu hikayeyi uzun zaman önce çay ocağında çalışan Kadir’den
öğrenmişti. Mehbet söylenmeye devam ederken aklından geçen bu hikaye olmuştu
nedense. Küçük bir gülümse oluştu yüzünde ve “Bu son olsun Mehbet ağabey” dedi.
Mehbet kelimesini öylesine bastırarak söylemişti ki sinirlenen Mehbet odasına
gidip kapısını hızla kapattı. Klasik son..
Bıyık altından gülümserken dikkatli bir şekilde sarı yağmurluğunu,
ardından da gri kaşeli kabanını çıkarıp kapının arkasındaki askıya astı. Derin
bir nefes alıp çalışma masasına yöneldi. Malum, dünden kalma fazlaca iş
bekliyordu ve üstüne üslük günün işleri de büyük bir mutluluk kaynağıydı! Masada
bekleyen evrak işlerine gözlerini devirerek bakakaldı. “Bugün çok güzel bir gün
olacak gibi ha!” diyerek ilk evrakı incelemeye başladı. Ancak gerekli
muhasebeleştirme işlemlerine tabii tutulacak sistemin hantalca açılışını
bekleyeceğinden, kendine bir bardak kahve almaya gitti. Üstünde “Ahmet’e özel”
yazılı bardağa üçü bir arada ekleyip, yağmur zerreciklerinin camı dövüşünü
izlerken kahvesinden bir yudum aldı.
Bir beden.. Üç farklı adam.. Devam edecek..
İnci D. - Göçebe~
Ben de kendimce Mehbet yazmış yanlışlıkla, diye düşünüp Mehmet olarak değiştirmiştim okurken:) Sonra ne güldüm ama ya. Ne güzel anlatmışsın içine girdim devamını beklemeye başladım bile. Ayrıca umarım samimiyetime inanırsın, ben yazım hatası anlatım bozukluğu olan yazıları okuyamıyorum ne yazık ki; ama senin yazdıkların da senin bilgini, senin kültür düzeyini ortaya koyuyor ve bir çırpıda okuyabiliyorum. Bakalım devamı ne zaman gelecek...
YanıtlaSilHerkesin bir isim hikayesi muhakkak vardır diye düşünerek küçük bir kurgu olsun demiştim. :)) .
SilFarklı olmasını ümit ettiğim bir hikaye ve inşallah altından kalabilirim. İlk kez böyle bir şey yapacağım aslında. Büyük bir kararsızlık yaşadım en başında ama en fazla okunmaz diye düşünerek bir parçasını yazdım. İmla hatalarına dikkat etmeye çalışıyorum bazen gözden kaçan bir şey var mı diye bakıyorum.Zaten o hatalar olunca güvensizlik oluşuyor. Ben de senin gibi düşündüğüm için özen göstermeye çalışıyorum. Bu arada beğendiğine çok çok sevindim, teşekkür ederim. Belli bir düzene bindirip, dizi şeklinde yayınlamayı düşünüyorum. Umarım başarabilirim. :)
Bence şahane bir fikir. Şahane de bir girişle başlamışsın. Bana dershane günlerimi hatırlattı hatta, kurucu çaycı filan:) Gözümün önüne onlar geldi. Hepsi bir kenara bakalım Ahmet sisteme ne kadar direnebilecek...
YanıtlaSilSenin desteğin de olunca belki daha kolay yol alabilirim ..
SilÇember merkezinde kalan bir odaya açılan sınırsız kapılar gibi Ahmet.. Bakalım daha neler olacak :)
Canım yüreğine sağlık..Çok güzel olmuş..Devamını ne zaman yazarsın? çok beklemeyiz değil mi?
YanıtlaSilBelirli aralıklarla devam ettireceğim. Çok bekletmem sanırım, beğendiğine çok sevindim. Fidan kadar yazamasam da bir şeyler yapmaya çalışıyorum :)
SilŞöyle demesene Allah aşkına çok üzülüyorum. En az benim kadar iyi yazma kabiliyetine sahipsin çok ciddiyim. Ve sonradan fark ettim ki hikayede üç farklı kişilik okuyacağız tabii doğru anladıysam... Böylesi daha heyecanlı geldi kulağa:) Bir şey okuyup merakla gerisini bekleme fikri ve hissi de bana çok keyif verdi ne yalan söyleyeyim:) Tekrar eline sağlık.
SilAaa canim ikiniz de apayrisiniz..Harika yaziyorsunuz.Yazdiklarinizla bizi de kendinize cekiyorsunuz. Masallah size
SilKişilik çatışması içinde bir genç adamın hikayesi olacak. Sırf bu yüzden zorlanacağımı düşünüyorum. Kurguda özellikle.. İnşallah yüzüme gözüme bulaştırmam :)
SilBiraz hikayeye girelim biz de düşüncelerimizi yazacağız elbette:) Tabii izin verirsen. Gerçi masadaki o fazla kupadan ilham alabilirsin:) Sonuçta sahibi ortalarda yok değil mi:)
YanıtlaSilHaklısın, çok teşekkür ederim. 2. kısımda hareketlenmeler başlayacak :)
Sil