yukarı çıkalım mı?

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ufka Doğru Gün Ağırırken

Kış mevsimin çocuğu.. Şubat ayından bir gün..Ne de güzel bakıyordu gözlerin, kalabalık içinde beri ararken. O çam ağacını ne zaman görsem, gölgesinde birden bire sen peydah oluveriyorsun . Senden arda kalan anılarımdan sadece birisi..Geçmişten bir şey eksik demiştim. Çekerken ciğerime bu hayatı, senin zerrelerinden yoksun olmanın verdiği garip bir buruklukla veriyordum nefesi. Acı doruğa ulaştığı zaman gözyaşı akmazmış gözlerden. Ben o doruğa ulaştım ve en nihayetinde de sürgün yedim kafileden.

Sana tekrar yazacağım aklımın ucundan geçmezdi. Ki zaten söz vermişliğim de vardı bu konuda. Ama bugünler de kim sözünde duruyor ki! Varsın olsun, bu uğurda döneklik sıfatının dibini boylayayım. Sen koksun bu satırlar. Yasak elma misali kırmızı ve bir o kadar güzel olarak.

Şimdi yine girsen rüyama. Tekrar şarkı söylesen bana. Unuttursa yaşanmışlıkların tozlu anılarını. Geriye kalan her şey hayatın bize oynadığı bir oyundan ibaret olsa. Sen sussan, ben seni dinlesem. Suskun kalışlarının ardındaki mahremiyetin ıssızlığında kansam tüm yalanlarına. Umut olsan. Asya'mın gözlerini yalnızca seninle paylaşsam. Anlına senin kaderini sürsem. Sen Asya olsan Asya da sen olsa. Ve ben, size hiç doymasam.

Göçebe..

19 Temmuz 2012 Perşembe

Kavşakta – Turgut Uyar



artık gelince biliyorum, önceleri korkardım
şöyle ufak bir şey, sudan kaçmış ayışığı
otuzbeşbin atlının dağdan gelen yankısı
önceleri açılıp gider sanırdım her şeyi
her şeyi aııp gider sanırdım, bir kez şiire konmuşsa
menekşeler, bademler, büyük adamlar, kutsal olan ne varsa
şimdi bir çekiç ve bir alan yetiyor çaresizliği anlamaya
örneğin bir eczanede bir koku duyuyorum
tamam.
oysa ben eczaneye bir ilaç için girmiştim
sirozluyum, yada mitral darlığım var, ülserliyim belki de
niyetim bin yıl direnmektir bu halde bile
romaymış, bizansmış, cumhuriyetmiş, bilmem neymiş, bahane
turuncu bir çiçek açarmış bir yerde akşamüzerleri
eskiden büyük adamlar geçmiş topuz gibiymiş her biri
(o koku)
hangi budala söylüyor artık bu sözleri
el ettim birisine, bir başkasına giymediğim şapkamı çıkarttım
ne dağları tanıdım, ne denizleri ne ötekiyi ne berikiyi
daha demin uyanmıştım, az önce, baktım
vakit akşam.
hayrola yunus kazım, hayrola karlı dağlar
hayrola karlı dağlar, hayrola yunus kazım
geceniz bereketli olsun, gününüz sağlam
ben geldim gittim işe yaramayan şeyler topladım
kancalı iğne, balık oltası, tabanca, bomba filan
dağ gölgesi, köşebaşı, odun ve duman
bu arada başağı tanrı bildim, mührümle onayladım
ağaçlara ve otlara çocuklar gibi baktım
kurda kozaya öyle, kalem kağıda öyle
derken bir ihanet gibi vurdu gözüme her şey
anlatamam.
ilaç milaç bok püsür.
şuramda bir şeyler var
sahiden bir şeyler var
haykırmadan anlatamam.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Senin Kadar Süremiyorlar İzimi

‎.../öyle bir yerden geçiyorum ki
her yer ayrılık
herkes âşık
şiir kusuyorum içtiğim yalnızlığın ardına
ve sen, sorgusu hiç bitmeyen tek suçum
seni öyle işlemişim ki,
senden sonra tutuklayamıyor kimse beni
belki ben yakalatmıyorum kendimi
belki de onlar senin kadar süremiyor izimi../



Kahraman Tazeoğlu

15 Temmuz 2012 Pazar

Sus!

Hatırlatmayın, unutmaya yüz verdiklerimi.. Bırakın yüzüm hiçbir şey olmamış gibi gülümseye devam etsin. Sormayın nedenleri .. Hatalarım bir bir gün yüzünde.. Kimsede bir hata yok. Kazaya sebebiyet veren alkollü bir sürücü kadar hatalıyım şu kutu kadar dünyamda.. İçimde susmayan onca ses varken lütfen bari siz susun.. Her acıya katlanıyor insan.. Zamanımın gelmesini bekliyorum o kadar.. Yalnız bırakın hatta hiç arayıp sormayın.. Yeter ki duymayayım sizi.. Yaramı kanatmakla elinize ne geçiyor anlayabilsem. Daha az merak edin beni... Daha az önem verin.. Yalnız bırakın beni..


Göçebe..

5 Temmuz 2012 Perşembe

Göçebe'nin Zihninden Başlıksız Not..

Yeni denizlere yelken açmalı insan. Yeni şeylere merhaba demeli.. Sevmediği şeyleri denemeli kimi zaman. Sıradanlığın bataklığından çıkıp farklı farklı dehlizlere korkmadan girebilmeli. Saydam olmalı insan.. İçinden geçenleri anında söyleyebilmeli. Ne bir filtreleme ne de bir duygu yanılsamasına takılmamalı. Neyse o olmalı. Sevdiğini söyleyebilmeli en önemlisi. Kendini sevdiğini. Kendisini sevmeyen bir başkasını nasıl sevebilir ki. Sevdiği kadar saygılı da olmalı. Kendisine veremediği bir şeyi bir başkasına nasıl verebilir ki? Saygı ve sevgisinin hayatın en önemli yedek parçası olduğunu asla unutmamalı ve ona göre yaşamalıdır.

Umutlu olmalı insan. Mutluluğa dair özlemlerini küçük bir umut damlasıyla çoğaltabilmeli. Küçük bir gölden sonu olmayan bir okyanusa akıtabilmeli yüreğini. Tuzlu suyun içinde kalıp yine de tatlı kalmayı başarabilmeli. İçindeki sevgi kırıntılarını hiçbir kuşa yem etmemelidir.

İnsanlığını hatırlamalı insan. İnsanın ne anlama geldiğini ve neden var olduğunu, varlığının dünya üzerindeki etkisini iyice düşünüp tartabilmeli. Zalimliğin ve çirkefliğin kirliliğinden daima uzakta, yağmur sonrası temizlenen gökyüzünde beliren gökkuşağı gibi olmalı. Rengarenk. Her şeyi tadında bırakmalı. Kırmızıdan turuncuya geçerken, yüreğinde hissettiği sıcaklığı daima hatırlamalı. Sevgi selinin eşiğinde bir ömür huzura dalmalı..

Göçebe..

3 Temmuz 2012 Salı

Gülümse

Anca anlayabildim hayatı.. Söylenmez sözlerimi fısıldarken kulaklarına, vurdum duymazdı o her defasında.. Benim haklı veya haksız olduğum pek umurunda da değildi. Sevdim. Belki de en olmayacak çokluk zarfıyla.. Ama, bu hikayenin sonunu baştan yazmışım. Hem de bilmeyerek..
Ve o, sarıyordu bedenimi dikenli tel misali kollarıyla.. Canım yanıyorken, gözlerim tuz gölüne taş çıkarırcasına yaşarırken, kanarken bedenim sonsuzluğa.. İşittiğim tek şey vardı.. "Gülümse.."

Göçebe..