yukarı çıkalım mı?

25 Temmuz 2020 Cumartesi

Bi Cinayet






Rüzgarın önüne katılmış solgun bir yaprak  gökyüzünde turlarken, hava oldukça soğuk ve merhametsizdi. Derenin ikiye böldüğü vadinin iki yamacında karanlık  siluetlerine gölgeler düşen çam ağaçları vakurla savrulmaktaydı. Gün toprağa veda ederken, tepenin iki yamacındaki ev ahalisi hayvanlarını ahıra yerleştiriyordu. İşini bitiren köylüler evlerine çekilmek üzere ayaklarını çıkardılar ve ortalığı bir sessizlik bürüdü. Vadide bu iki evden başka göz yoktu.

 Bir horoz zamansız öttü, bir şahin kanatlanıp başka bir köye gitmek üzere yola koyuldu. Ve o esnada birbirine bakan vadideki evin önündeki genç delikanlı, karşıdaki evin önünde köpeği besleyen genç kıza el salladı. Kendisinin görülmediğini düşünmüş olsa gerek, genç delikanlı tepine tepine elini kolunu sallaya sallaya garip hareketlerine devam etti. Bunu gören genç kız pek oralı olmayıp, eve girdi.


Genç kız ev ahalisine yemek hazırlar. Yer sofrasına kurulan ev ahalisi tarhana çorbası, bulgur pilavı ve ayran olan menüyü beğenerek kaşık ardına kaşık sallamaktadır. Son lokmasını da yiyen genç kız akşam üzeri başına gelen olayı, ağza alınmayacak hakaretleri ve davranışları da bine bin katarak anlatır sofra başındakilere.

Ev ahalisi duruma oldukça sinirlenmiştir.Çünkü bu çirkin hareketleri sergileyen genç delikanlının namını duymayan kalmamıştır. Öylesine pis, ayyaş, kendisini bilmez bir o kadar  arsız ve bir o kadar da ayran gönüllüymüş ki . Gencin adının Ali olmasına bile anlam veremez, adını hak etmediği düşünülürmüş.

Genç kızın ağabeyleri bu konuda yapılması gerekenleri tartışırken,  genç kız gönül rahatlığının verdiği aldırmazlıkla elindeki kan kırmızısı elmadan koca bir ısırık  alıp, yüzünde derin bir gülümseme çizmiştir bile. Çünkü verilecek hüküm, ölümdür.

Ertesi günün sabahında acemi birliğinden dönen Hasan attan iner ve kapıyı çalar. Kahvaltı sofrasında olan aile Hasan'ı görünce sevinç çığlıkları atmaya başlar ve sofraya   bir  çay bardağı daha eklenir. Hal hatır sorulur, hasat hakkında konuşulur. Kardeşlerden en büyüğü Halim, dün akşam olanları anlatır ve Ali'nin hesabının görüleceğini söyler. Hasan ise askerliğin getirdiği cesaret ile bu işi kendisi halletmek istemektedir ve hemen bir tüfek bulup gelmelerini ister. Halim, öncesinde kardeşinin bu işe karışmasını istemez lakin sonradan ikna olur ve rahmetli babalarının tüfeğini getirip Hasan'ın önüne koyar. Anneleri Durdu Hanım, bu çözüm yoluna ikna olmaz ve çocuklarını caydırmak ister. Ali ve ailesinin namını duymayan, bundan mütevellit korkmayan yoktur dese de çocuklarını en önemlisi de Hasan'ı ikna edemez. Anne Durdu Hanım, en küçük oğlunun zarar görmesini istemez ancak bunu engelleyecek gücü de bulamaz. Karar verilmiştir ve geri dönüş yoktur.

Sabah ayazı ekinleri dans ettirirken, Hasan ürperdi. Bir an vazgeçmenin daha iyi olacağını düşünse de anında bu fikirden caydı ve omzundaki tüfeğine daha sıkı sarınıp yola devam etti. Karşı evi rahatlıkla görebileceği bir tarla içindeki ağacı gözüne kestirdi ve ağacın tepesine tırmanıp Ali'yi pusuya düşürmek için beklemeye başladı. Saatler geçmesine rağmen Ali'den bir iz yoktur ve Hasan bu duruma iyice sinirlenmişti. O esnada tarla sahibi olan Tuzcuların Omar tarlasını sürmek için gelmiştir. Tarla anının başında bulunan ağaçtaki hışırtıları duyunca yukarı bakar ve Hasan'ı görür. Sabah sabah orada ne aradığını sorar. Hasan planını anlatır. Ve  Tuzcuların Omar, unuttuğu bir işi olduğunu hatırladığını eve gitmesi gerektiğini söyler ve pusu kurulan Ali'nin evine yol alır.

Öğle vaktine doğru ve Ali'nin annesi Güldanım , tarladan gelen eşini ve çocuklarını doyurmak için öğle yemeği hazırlamaktadır. Tuzcuların Omar aheste aheste gelir sundurmanın altındaki merdivende soluklanır ve evin reisi Kara Osman'a duyulur duyulmaz ses ile seslenir. O esnada kapıdaki tülü kaldırarak Güldanım görünür ve ne istediğini sorar. Ev ahalisinin tarladan biraz döneceğini, yemeğin hazır olduğunu ve onlara eşlik etmelerini ister. Tuzcuların Omar bu güzel teklifi kabul etmek istemez gibi görünüp ardından da kabul edip ellerini yıkamaya koyulur. Bir yandan da evin erkeklerinin ne zaman geleceğini merak eder bakışlarla etrafı süzer ve karşıdaki evde bir hareketlilik var mı yok mu diye göz gezdirmekten geri durmaz. Ellerini yıkayıp rengi solmuş mor peşkirle kurularken evin erkekleri karşı ovadan görünmüştür bile.

Ağacın başında bekleyen Hasan, Ali'yi göremeyince geçen onca saatin verdiği yorgunluk ve susuzlukla ölüm fermanını bir başka zamana ertelemeye karar verir. Tüfeği tekrar omuzuna yerleştirir, dikkatli bir şekilde ağaçtan iner. Köyün girişinde yer alan çeşmenin yalağındaki küçükbaş hayvanlara bakarak çeşmede elini yüzünü yıkayıp biraz da su içip köy kahvesine yollanır. Hasan köy kahvesinde çayını yudumlarken, Tuzcuların Omar, Hasan'ın planlarını çoktan hiç etmişti bile.

Ali, kendisi hakkında verilen ölüm kararı karşında oldukça serin kanlıydı. Kendisine hiçbir şey olmayacağı inancı tam olduğundan keyfi yerindeydi. Ali ve dört erkek kardeşi "Biz öleceğimize, o ölsün" diyerek karşı planı hazırlamaya koyuldular.

O gece Çandırlıkların düğünü olacak ve bütün köylüler davetliydi. Davullar, zurnalar, oyun havaları yeri göğü inletiyor, kazan kazan aşlar bir dolup bir boşalıyordu. Herkesin keyfi yerindeydi. Adet olduğu üzere, gelin kadınlar için ayrılan kısımda, güvey de erkekler için ayrılan kısımlarda olduğundan birbirlerini görmeleri mümkün değildi. İki tarafı ayırmakla mükellef yeşilimsi eski bir halı vardı arada.

Hasan düğüne katılmadan önce damatlar gibi tıraş olmak için Hacı Hüseyin'in berber dükkanına uğramıştı. Tıraştan sonra bolca tütün kolonyasından nasiplenen Hasan, kırmızıya çalan suratıyla, düğüne yetişmek için ağır aksak yürüyen köyün azalarına yetişir ve olağan muhabbetleriyle  yola devam ederler. Bir ara elinde salladığı tespihi yere düşürür Hasan ve almak için eğildiği zaman arkalarında sıra olun servilerin arasında bir karartının hareket ettiğini görür. Ancak pek önem vermeden yola devam eder. Köyün azaları biraz kahveye uğramak isteyince  düğüne tek kalan başını gitmek zorunda kalır. Köyün karanlığında bir türkü çığırarak, askerlik anıların anımsayıp gururla bir gülümseyiş çizilir suretine. Ardı sıra gelen sesleri duymaz, kuştur, börtüdür böcektir deyip ardına bile bakmaz.

Hasan, düğün evinde hazırlanan yer sofrasına oturur; düğün çorbası, etli dolma, çoban salata, baklava ile hazırlanan  düğün menüsüyle bir güzel doyurur karnını. Bir bardak da soğuk su içtikten sonra, yerini yeni gelenlere bırakmak üzere kalkar ve  geniş bir halka çevresinde  zeybek oynayan erkeklerin heybetine Hasan da katılır.

Düğün eğlencesi devam ederken sıkılan Hasan, ayıp olmasın diyerek kimseye görünmeden eve gitmenin daha doğru olduğunu düşünerek kimseye veda etmeden düğün yerinden ayrılır. Kestirme diyerek  gecenin karanlığının daha derin olduğu dere kenarından giden yola sapar. Yola devam ederken arkasından sesler geldiği duyar ve durup ardına bakar. Ve o anda Ali ve üç erkek kardeşinin üzerine koşar adımlarla geldiğini görür. Niyetlerini anlayan Hasan, kaçmak üzere davranır ancak başarılı olamaz ve kuru otların arasına yuvarlanır. O an Ali, Hasan'ın üzerine atılır ve bir boğuşma başlar, yumruklar bir havada bir hasımların yüzünde belirir. Kavga şiddetlenirken Ali'nin kardeşlerini de kavgaya dahil olur. Ve gecenin karanlığında bir metal kazığın ışıması belirir. Ayın suretindeki bir gölge misali havalanan sikke bir anda  saplanır. Hasan başından aldığı darbe ile ani bir sarsıntıdan sonra hareketsiz bir şekilde yüzükoyun kalır. Katil kardeşler birbirlerine bakar ve tatmin olmayarak,  öldüğünden emin olmak isteyip bir kayayı yuvarlayıp öylece üzerine bırakırlar Hasan'ın. Sanki hiç var olmamış, anasının memesinden süt içmemiş gibi, hiçliğe, ölüme terk edilmiştir Hasan. Ve katiller, suçlarını bir onur madalyası gibi göğüslerine takmış, insanlığı yerin bin kat dibine terk etmişti.

Göçebe~














2 yorum:

  1. heey çok güzeldi yaaa ama son paragrafı anlamadııım. bi daha okusanaa. ali mi öldü hasan mı yaa. hasan ölcekti ali nasıl öldü ki, hasan tek başınaydı, ali ise kardeşleri ile. bi de o sikke ne ki, metal kılıç mııı :) yemekler çok fenaydı amaaaa hepsi iştahlı yemekler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kahramanlar karışmış, düzelttim şimdi. Teşekkürler Deep :)
      Sikke, hayvanları bir yerde sabit tutmak için toprağa çakılan ince uzun demir ya da tahtadan yapılan sivri uçlu bir malzeme. Artık kullanılmıyor sanırım. Köy usulü yemekler öyle oluyor bi de düğünse ohoo :))

      Sil