Lise yıllarında öğretmenimiz tarafından birkaç kelime verildi ve bu kelimelerden yola çıkarak bir hikaye yazmamız istendi. Önce kelimeleri yazdım defterimin bir kenarına. Hikayeyi planlamak, plana verilen kelimeleri dahil etmek pek kolay görünmüyordu. Küçük yeğenime anlattığım, uydurduğum bir hikayeyi kaleme almak daha hızlı görünüyordu. Küçük yeğenim kadar küçük bir hileydi sadece.
Hikayeler bitti ve okumamız istendi. Sırası gelen okudu ve sıra bana geldi, okudum. Oyuncak dükkanında kimseler yokken canlanan, dükkandan bir çocuğun kucağında çıkmayı umut eden oyuncaklar odak noktamdı. Kırılmış kalplerini saf bir kalbe mutluluk vererek iyileştireceğini uman oyuncaklar. Dükkana giren her bir müşteri, kapının üzerindeki zile umut serpiyordu sanki. Küçük bir zil ile kendine çekidüzen veren bembeyaz porselen bebek, üzerindeki kırmızı elbisenin tozunu silkeleyip cam gözlerini üzerinde gezdirip mükemmele yakın göründüğünün düşündüğü an daha bir gülümsüyordu. Sağa sola salınan palyaçonun daha fazla ritim tutar hale dönüşü, bisikletiyle dünya turuna çıkacakmış gibi dönüp duran siyah smokinli yakışıklı ya da bir gözü zamana yenik düşerek koptuğu an duyduğu utançtan yerin dibine girmek isteyen gri koca ayı. Kendini o kadar eksik hissediyordu ki, ta ki oyuncakçının yere düşerken ses çıkaran gözü fark edip, yerden alıp dikene kadar.
Sanki bu kurmaca hikayedeki gibiydi her şey. Oyuncakçı dükkanındaki sergilenen oyuncaklar, bizden biri gibi. Ne eksik ne fazla. Sürekli bir şeylerin beklentisi içinde ömrümüzü tüketiyoruz. Onca sene okuyup çalışıyor, bir şeylere sahip olmak için borç altına giriyoruz. Bunu mutlu olmak için yapıyorsak neden hala mutlu değiliz? Sürekli daha fazlasını istiyoruz. Sahip olamadıklarımızın esiri haline dönmüş durumdayız. Kısırlaşmış bir sistemin kısır oyuncaklarıyız. Bir gün oyuncakçı dükkanından kaçıp mavi bulutlara sığınırız. Sinbad'ın uçan halısıyla dünya turuna çıkıp çocuklar kadar şen buluruz ruhumuzu. Buna çok ihtiyacımız var.
Her şeyin fazlası, hep bir beklenti. Sonunda yine yıpranan biz oluyoruz. Beklentilerimizin esiriyiz.
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz. beklentimizin esiriyiz.
Silçok güzeldi bu yaaaa. hepimiz kurulmuş oyuncaklar gibiyiz. ama bu öyküdeki oyuncak düşüncesi ne güzeldi yaaa. canlanan oyuncaklar. yurttaki yetimler gibi sahibini bekleyen :)
YanıtlaSilbeklentilerin karşılık bulmayışı çok üzüyor insanı ..
Silşarkı için saol yaaaa. unutulcak bir şarkı değil :)
YanıtlaSilevet, çok haklısın.
SilOyuncaklar sanki hepsi birer birer anne ve babalarından ilgi ve sevilmeyi bekleyen çocuklar, çocuklarından ilgi ve merhamet bekleyen yaşlı anne ve babalar. Çok ilham verici ve etkileyici bir yazı. Hem keyf aldım, hemde hüzünlendim.
YanıtlaSilhangi yaşta olursak olalım beklemek ile geçiyor ömrümüz. Teşekkür ederim ..
SilGerçekten de çok ihtiyacımız var. Çok güzel yazmışsınız teşekkürler :)
YanıtlaSilbir gün gerçekleştirmek dileğiyle.
Silİnci sahi niye hala mutlu değiliz? Kayıplarla birlikte içimizdeki dehlizlerin sayısı da çoğalıyor sanırım ne kadar çok kayıp o kadar çok boşluk... İnsan hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmak için tasarlanmamış bence. Bir miktar eksiklik eşittir biraz umut ve hayata devam edebilme sabrı...
YanıtlaSilDehlizlerin sayısı arttıkça daha çok kaybolduk. Ne güzel dedin. Mutluluk basit bir formülden ibaret ama onu yaşayacak insanı bulmak ve sistemin dikenli tellerini aşmak çok kolay değil. Her gün birbirinin aynısı başka bir sabaha uyanmaktan bunaldım. Umuda sarılmasam zaten devam edecek direnci bulamam.
SilO bunaltı hepimizde var İnci ve yanında başka şeylerle birlikte :( Yaşasın umut diyorum ve inanıyorum bir vakit uyanışlarımızın her biri birbirinden bambaşka güzellikte olacak kadere inancım tam :)
SilBiz söz varya ben ona bayılıyorum ne kadar az beklenti içinde olursan o kadar mutlu olursun diye basit ama etkili.Öyle cidden çok güzel yazı eline sağlık :*
YanıtlaSilSevgiler
Az beklenti çok mutluluk, güzel dedin. Teşekkür ederim.
SilHarika bir yazı olmuş. Önce geçmişteki kurgu aldı beni, ardından yaşamdaki bitmeyen beklentilerimiz. Oysaki mutluluk bizim özümüzde.
YanıtlaSilNe kadar az beklenti o kadar huzur. Basit bir formül uygulamak zor olsa da.
SilZamanda geçmişte ya da gelecekte hep sonsuz programlamaya esir olmuş uyumuşuz. An'ın bilincinde olamamışız hiç. ve zaman öyle bir akıp geçmiş ki. Yaşamın daha da önemlisi anda alınan nefesin tadına varamadan ve farkında olamadan...
YanıtlaSilGüzel bir yazıydı. Sevgimle.
Bugünün kıymetini unutmamak dileğiyle. :)
Sil“Birçok insan,mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur.” Dostoyevski
YanıtlaSilBunlar hep doyumsuzluktan, mutluluğu madde de aramayı bıraktıktan sonra mutluluk başlıyor..
Bitmek bilmeyen isteklerimizden mutsuzluğa yelken açıyoruz.:)
Silİnsan mutlu olmak için ömür boyu çalışıp sonunda mutsuzluğa ulaşan varlıktır...
YanıtlaSilNasıl mutsuz olunur tabirinin en canlı kanıtıyız böylelikle.. Mutsuzluğumuz için savaş veriyoruz.
Silİbrahim bahsedince geldim. Harika bir yazıydı. Yüreğine sağlık İnci :))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, hoş geldin :)
SilNe kadar güzel bir yazı! Biz bazen oyuncaklardan daha da oyuncak oluyoruz, bir köşede kalıyor, birilerini bekliyor ya da içimize kapanıyoruz. Sanırım biz bu duruma fazlasıyla alışmışız..
YanıtlaSilKurulmuş oyuncaklar gibi harekete geçmek için birilerinin bizi kurması gerektiği inancını yıkıp kendimize çare olmamız gerek.
SilBende küçükken oyuncaklarımla konuşur, onların canlı olduğunu düşünürdüm. Güzel yazıydı.
YanıtlaSilOyuncaklarla konuşmak iletişimin başlangıcıydı aslında. Teşekkür ederim.
SilBlogunuzu zaman zaman ziyaret ediyorum. Çok güzel çalışmalarınız var. Başarılarınızın devamını dilerim. Benim de daha dört aylık bir blogum var, bu konuda çok bilgi sahibi değilim. Benim blogumu da zaman zaman ziyaret etmek ve yorum yapmak suretiyle desteklemenizi bekliyorum. İyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSilZiyaretiniz için teşekkür ederim. :)
Sil