yukarı çıkalım mı?

26 Eylül 2018 Çarşamba

Git de Gör Bakalım



Uyandığımdan beri başımı sağ tarafa döndürmekte zorluk çekiyorum. Öyle bir acı çöküyor ki  Auguste Rodin'in düşünen heykeli bile olabilirim bir ömür. Tabi tek bir yere odaklanmış bir surat, estetik ve sanattan bir o kadar uzak bir heykel olarak ne kadar iç açıcı olabilirim ondan emin olamıyorum. Doktor Bey muayene etmeden kas ağrısı olabileceğini bir kas gevşetici ile anlatmış oldu. Tabi boynum bu konuda hemfikirde olmasa gerek. Çünkü ağrı hala tüm şiddeti ile devam etmekte. Hem de aradan kaç gün geçmesine rağmen. 



Çarşıda yüklü miktarda işim vardı ki halledip de evime gideyim diye can atıyorum. Hava zaten oldukça soğuk ve bu havalara alışamadım henüz. Yağmur yağacak gibi ama nedense  çantamdaki şemsiyeye bir inadı olsa gerek, yağmadı. Hava muhalefetine yakalanmak istemeyişim acele etmemi gerekli kılıyor. Avuç içi kadar yeri bilmeyince de sanki İstanbul'da kaybolmuşcasına panik havası epey tuz biber oldu. Ki en büyük korkularımdan birisi tanımadığım bilmediğim bir yerde kaybolmak. E zaten insan neden kaybolur? Kısır döngüdür. Kabul edelim. 


Market alışverişi gerekiyor. Yakınlarda market türevi bir oluşum bulmak bir hayli zor. Çarşıdan alsan eve nasıl getireceksin sorunsalı. Neyse ki servis hizmetinde bulunan bir market var diye sevinip yüklüce alışveriş yapıyorum. Kasiyer kıza servis imkanını soruyorum ve tabii ki var deyip adresimi isteyince e biraz şaşırmadım değil. Meğer servis dediği alışveriş poşetleri içinmiş. Sen arkadan yürüyerek gelebilirsin ya da nasıl geliyorsan gel, bizi poşetlerden başkası ilgilendirmez.. tavrı pek hoş olmadı tabi ama neyse ki beş dakika içinde gelen servisçi abi poşetlerin hepsini alıp yüzüme bakıp da "Eve mi gidiyorsun?"diye isteksizce sorunca başka cevap vermek isterdim ama neyse. Sanki poşetler kendilerine taksi tutmuş ben de beleşçi gibiyim o an. Kısacası poşetlerin başında güvenlik misali bekledim ve servis ile eve gelmeyi hak ettim. Mükemmel ötesi bir servis anlayışı.


Her sabah, çevre yolu üzerindeki il levhalarına uyanmış olmak daha büyük bir kaçış planı yapmaya itiyor. Sanki levhalarda yazan il isimlerine odaklanınca herhangi birisine ışınlanacakmış da geri dönmeyecekmişim gibi hissettiriyor. Öyle mutlu ediyor ki bu beni. Tabi levhaların arka fonunda yer alan İstikbal'ın reklam panosu "Git de gör bakalım. " der gibi. İşte o zaman içimden 3'den geriye doğru saymaya başlıyorum.  Gerçekler hücum edince dünyevi gerçekler atmosferi sarıyor düşlerimi.Hayalinde bile mutlu olamaz mı insan. 

inci~göçebe


8 yorum:

  1. ayyyyy yani taşındın yeni şehre de ilk günlerdesin de miii. küçük şehir gibi gözüküyor. heey sen hımm o zaman devlet memuru oldun de miiii :) ay ne taraflara gittin yaaa. doğuya mı. yalnızsın galiba değil mi. ev buldun muuu, lojman var mııı. olsun bak yine de yenilik iyidir kiii. :) alışırsıın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. epey küçük bir yer doğu karadeniz diyebilirim. Yalnızlık iyi geliyor insan koca evde bir ben bir kendim :)

      Sil
  2. gerçek bir göçebesin seeeen :)

    YanıtlaSil
  3. https://heybemdekihuzur.blogspot.com/2015/11/cumartesi-rutini.html

    baak nostaljiaaa :) yorumları okuuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eskiler canlandı bir an nerden geldi aklına ah:)

      Sil
    2. heybemdeki huzur geri dönmüş deeee onun eski yazılarına bakıyodum işteee :)

      Sil
    3. sıkı blog takipçisi olmak işte budur :)

      Sil