yukarı çıkalım mı?

31 Mart 2019 Pazar

Stilettolu Kız




Mart ayıyla baharın gelişini gösterişli bir sunumla gözler önüne seren bir sürü çiçek açmış ağaç.. Tüm ihtişamıyla huzur sebebi. Hatta o güzelim çiçek açmış ağaç dalları bahçe duvarlarından sarkmışken nefsime yenik düşüp kayısı ağacından bir dal araklayıverdim. Henüz tomurcuk halindeydi. Belki günün ilk ışıklarıyla aldığı can suyunun da etkisiyle bir bir çiçekleri gün yüzüne kavuşacaktı. Tutup eve getirdiğim tomurcuklu dal iki gün sonra baktığımda çoktan çiçeklerini açmış ve kurumuştu. Açacak bir çiçeği durdurmak ne kadar mümkün değilse, solacak bir çiçeği de durdurmak o denli güçmüş.



Cemrenin düşmesinin ardından doğal gazı kapattım. Birkaç odayı da kullanıma kapatıp tek odada yaşam kırıntılarını çoğaltma derdine düştüm. Azalarak çoğalmaya devam ediyorum. Çok odalı evlerin insan üzerinde derin yaralar açtığı yalanını söylemiş olsam inandırıcılığı ne kadar olurdu bilmiyorum. Ben kendi yalanıma öylesine inandım ki aksinin olabilirliği üzerinde kafa yormak istemiyorum.

Bugünlerde iki küçük balık alıp bazı sorunlardan köşe bucak kaçıp, onlara sığınasım var. Düşünsene, dün hakkında hiçbir şey yok beyin odacıklarında. Anısal bellek adına hiçbir katip kayıt tutmadığı için geri getirilecek herhangi bir sorun, düşünce emaresi yok. İsimlerini unutmasalar yeterli benim için. Bir de beni..

 Gecenin ilerleyen saatleri. Şehir merkezine bilmem kaç kilometre kala aracın yakıtı bitercesine bir yere gitmek istemediğimin ayırdına vardım. Öylece sağa çekip, durdum. Ne dörtlü ne de başka bir ışık. Sadece Coldplay-Fly On..Geçen saatlerin ardında oluşan   cam buğusuna  adımın baş harfini, papyonlardan sonsuzluk işaretleri çiziyorum. Çizilen şekillerin buğusu suya dönüşüp  gölge oyunlarına karışıyor. Camı tekrar temizleyip nefesimle buğu yapıp sil baştan şekiller çiziyorum. Yeri gelince isim de karalıyorum. Yine siliyorum yine derin bir nefes yine yazıyorum. Yine yazıyorum. Yazıyorum durmadan. Bazı isimler insanları cezalandırmak amacıyla gönderilen büyük felaketler gibi. 

Sabahın körü..  Tatil isimli mutluluğun beni esir almış olmasına rağmen sabahın köründe ne işim var ayakta. Alt komşunun çocuğu olup olmadığından hala emin değilken sanırım bu sabah bundan artık emin olarak hayatıma devam edebilirim. Ağlayan bir çocuk ve ona bağıran bir anne.. Belki dadı ya da bakıcı. Bundan emin olmak o kadar da kolay değil gibi. Bir de matkap sesleri yükseliyor. Bir sene oldu ama hala eve yerleşememekte direnen bir apartman sakini tüm sakinliği ele geçirmiş gibi. Huzur namına eser kalmadı. Apartmanda kim kime dum duma. Yan komşumu birkaç kez görme şansına erişip ayaküstü biraz sohbet ettiysek o da büyük bir lütuf olmalı ki bir daha görmedim. Kapı önünde  reklam için gelen muhtar adayına bile bu konudan dolayı rezil oldum. Yan daireyi göstererek kim kalıyor diye sordu. İş güç beyefendi, kimse kimseyi tanımıyor burada deyince bekar mısın diye sorması daha ilginç bir noktaya çekti sanki işi. Bu konuşmanın sonunda birkaç reklam kokan broşür ve bir de lokum vermesi olayı örtbas etmedi. Lokumu hala atsam mı tutsam mı bilemedim. Sahi muhtar adayı ne yapmalı o lokumu?

Kahvaltı ardından keyif kahvesi bir parça çikolata ile günün anlam ve önemini vurgulayan özlü sözler eşliğinde öğle vaktine ne yemek yapsam derdi sarıverdi. Kadın kısmının en büyük sorunu.. Bugün ne yemek yapmalı yarın için neler alıp neler pişirmeli? Şu yemeği geçen gün yaptım, ev halkına farklı yemekler yapmak için özenip durmak vs. Her şeyi bir kenara atıp bir avokadoyu limonla, sarımsakla zeytinyağı ile terbiyeleyip, mutfak camından günlük seyir alemine daldım. Beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim minicik bir kızın savruk yürüyüşü dikkatimi çekti nedense. Ayağında annesine ait olduğunu düşündüğüm mavi stiletto ile hızlı adımlarla yürüyor.  İhtişamın yakasından düşmüş maşalı saçları ile büyümüş de küçülmüş denecek cinsten bir endam.. Yürürken peşine annesi olduğunu düşündüğüm bir kadın takıldı. Biri önde biri arkada mahalle boyunca bu eğlenceli  kovalayışı gözden kaybolana kadar izledim. 

Göçebe|| inci


15 yorum:

  1. dal araklamak sevaptır hihihi :) doğal gaz hımm dha tam zamanı gelmedi herhaldesi :) çok odalar öyle mi. ilginç bir düşünceymiş o yaa. tek odada yaşamak daha keyifli, minimal :) buğu isim yazmak ne hoş. bazı isimler acı veriyo diyosun :) apartman hayatı mı kaldı yaa :) broşür ve lokum da mı verdiler, iyimiş buu :) apartmanda bekar kötüüüü ha ha haaa :) kave çiklat nefis nefis. yemek yapmak evet yaaa, hergünkü sorun :) köfte pilav yaptım akşam :) stilettolu kız ve annesi çokoş çok tatlııı. iki şarkı daaa :) çok iyiydi y,ne yazın. gündelik yaşamdan yola çıkan öyküleer en sevdiğiim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dalı kuruttum baş köşeme koydum :) ben de bu akşam köfte yapayım en iyisi.. stilettolu kızın annesi tarafından yakalandıktan sonraki hazin sonunu da bilseydik iyiydi aslında :)

      Sil
  2. ne kadar güzel yazıyorsunuz, keyifle okudum elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  3. Alt kattakinin çocuğu varsa bu sır olarak kalmaz merak etmeyin güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Sıradan bir günü anlat deseler, yazınızı refere ederdim. Nefis bir anlatım. Halil Sezai parçalarına klip olabilecek mini bir senaryo. Çok sevdim. Kutlarım..

    YanıtlaSil
  5. Çok keyif aldım, akıcı ve çok güzel bir üslubunuz var. Bitmesin istedim her satırında. Emeğinize sağlık, teşekkürler..

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten ilk başta uzun bir yazı okuyamam dedim ama dedim ama aktı gitti. Emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun yazı görünce genelde aynı algı oluşuyor sanırım. Beğendiğinize sevindim, teşekkür ederim.

      Sil