yukarı çıkalım mı?

15 Aralık 2013 Pazar

Snoopy .. CaNsın..

Bozuk imlalarla dolu gereksiz bir kağıt parçası  ise,
 b o ş v e r i n!
yazmayın..


Göçebe~

14 Aralık 2013 Cumartesi

DÖRT DUVAR




Bir asi gün günlerden
Hangi yazdı, ah bilmem
Zordu, bir oyundu, kader sanma
Üzülerek, yola koyulduk ayrılıkla
 
Bende çaresi yok yine de
Bu deli garip yalnızlığımın
Sarılıp da uyuyorum ona ben
Yastığımda ıslanırken bu geceler
 
Açtı kalbim bahçende
Mavi pembe güllerle
Zordu, bir oyundu, kader sanma
Üzülerek, yola koyuldu ayrılıklar
 
Bende çaresi yok yine de
Bu deli garip yalnızlığımın
Sarılıp da uyuyorum ona ben
Yastığımda ıslanırken bu geceler
 
Bir selam yeterdi
Çağırdı korkular
Yankısı vurdu bize
Yıkıldı dört duvar

11 Aralık 2013 Çarşamba

Olric...


Kışın dondurucu soğuğu kadar dayanılmazdı zaman…

Kitap raflarına kafamı gömüp aradığım asıl bulmak istediğimdi…
Aradığım neydi Olric?


19 Ağustos 2013 Pazartesi

Sokaktan Bir Kitap Geçti







Mutfak penceremden aylak aylak bakarken gördüm onu ilk. Görüş alanımdan  uzak kalıyordu . Yüz hatları seçmem pek mümkün değildi. İşte tam da o an düşünmeden edemedim. Keşke yüksek çözünürlükteki gözlerimizin de bilmem kaç zoomluk yakınlaştırma özelliği olsa ne makbule geçerdi hani. 

Mekanı; evimden dört blok ötede, dördüncü katın balkonu.. Otuzlu yaşların başında olduğu ve kitap sever birisi olduğunu tahmin ediyorum (belki de yaş tahminin de yanılıyor da olabilirim). Onu neden anlatmak istediğimi de bir türlü anlamlandıramıyorum aslında. Epey karışık ve bir o kadar saçma bir durum . Neden o neden bir başkası değil? Bu göçebenin zihninin en ücra köşesinde uzun soluklu bir yer kazanacak,  eminim..

Hafiften esen sıcaklık esintisini en az ben kadar duyumsuyordu bundan şüphe yok. Ve tabii olarak okuduğu kitabın sayfaları da bu esintiden nasibini alarak okuyucusunun okumakta olduğu sayfaları değiştirme telaşına girişiyordu. Adam hiç aldırış etmeden kitabını okumaya devam ediyordu elbette. 

Ruh halimizin gelgitinin o anda etkileşime geçmesi ile kitapçıda elimize geçen ilk kitabın kapağı. Önce üzerine çizilmiş resim, şekiller ve yazılar dikkatimizi çeker. Ardından kapağı kaldırıp kuş yuvasına ulaşır ve merak ile incelemeye başlarız onu. İşte tam da o an dünya ile bağlantınızın koptuğunu başka bir evrene geçip başka bir hayatın merdivenlerinden tırmandığınızı hissedersiniz. Her adım sizi daha büyük bir merak ve daha güzel bir bahçeye ulaştıracaktır. Daha önce hiç bulunmadığınız yerlerin sıcaklığı, canlılığı, gerçek dışılığı sizi bir bütün olarak yutacaktır.Zamanın ötesine geçtiğinizi, akrep ve yelkovanların sizi hayranlıkla izlemek için sustuğunu asla fark edemeyeceksinizdir. Akbal'ın da dediği gibi "İnsanoğlunun en iyi dostlarıdır onlar. Hepsi  en iyi dostlarımdır benim. Yalnızlığımı unutturmuşlar kimi zaman. Kimi zaman da o yalnızlığımı büsbütün arttırmışlar. Yaşamın anlamını duyurmuşlar bana, anlamsızlığını da..."

Kitaplara dizilen cümlecikler.. Nasıl da merak ederim sizi kaleme alan insanların  duyumsadığı anlık duyguları. Noktasından virgülüne kadar ister direkt olsun ister dolaylı yoldan her iki şekilde de kendini, içindekini, varlığından taşıp geleni okuyucusuna  resim olarak aktarmak isteyen yazarlarınızı..En iyi yazar bir ressamdır benim gözümde. Okuyucusunun okuduğunu yalnızca yazıdan ibaret kalmayarak beynine görsellikle betimleyerek nokta nokta vuruşlarıyla işleyebilmeli. Nakış nakış ilmek ilmek hissedebilmeli yüreğinde o anı.. İşte o yüzden en iyi yazar aynı zamanda en iyi ressam olmalıdır..

Az kalsın unutuyordum. Garip bir güdü ve biraz da etik olmayan bir davranış ile izlediğim kişi o an acaba hangi satırların arasında kaybolmuş hangi satırları dimağında hecelere bölünüyordu. Bunu asla bilemeyeceğim..

Göçebe~


27 Temmuz 2013 Cumartesi

Kim Bilir??

Düşünmek..


 Düşünmek sanki intihara sürüklenmek gibi. Uçurumun sınırında durup, hayatının dönüm noktası adına karar almak için cesur davranıp adım atmak ya da atmamak. Adım atsan her şey yok olacakmış gibi atmasan yerinde sabitlenmiş bir ağaçtan farkın kalmayacak sanki. Hani bir deli cesareti olsa her şeye o an karar verebilsen ve bundan pişmanlık duymadan adım atabilsen yeni hayatına. Belki büyük bir düşüş sonrası yeni bir koy bulacaksın. Sıcak, el değmemiş, güvenilir, ve yalnızca sana ait. Kim bilir??

Göçebe~

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Zordur Yalnızlık

Yalnızlık zor zanaat!
 Ne duvarına karaladığın kaderini okuyan, ne de hapşırdığın zaman
 "Çok yaşa!" diyen vardır..



Göçebe~

Nokta




İki noktaya sığdırdım sonsuz cümleleri. 

Bir şeyler daima eksik oldu, olmaya da devam edecektir bu yolda..

Göçebe~

5 Haziran 2013 Çarşamba

Kurumuş Alev




Sevme sen beni !
Ne sen sevecek bir adam,
Ne de ben sevilmeye değecek bir kadınım.
Sevme sen beni!
Alacakaranlığı gündüze boyayan bir anda,
Yüzüne sürdüğün yalnızlığın gururuyla bakacaksın ,
Gökyüzünde sarhoş takla atan kuşlara.
Bakışların ele verecek özgürlüğünü,
Duruşun gösterecek ne acılar atlattığını..
Anlayacaksın  neden sevmemen gerektiğini...



Sevme sen beni sevme be adam!!
Ne sen sevecek bir adamsın,
Ne de ben sevilecek bir kadın ruhundayım...
Sevme sen beni sevme be adam!!!
Haykırışlarının sessizliğinde boğulurken ben..
Al bayrak misali gururlu ve nice badireler atlatmış olacaksın..
Papatya fallarında horlanmış bir yaprak misali düşerken toprağa
Neden sustuğumu hiçbir zaman bilemeyeceksin,
Bilinmezliğin verdiği bir merakla soracak ama hiç edeceksin beni sonra.
Kurumuş alev, sönmüş su olacak yüreğim..
Bu sessizlik ebedi oldukça..

Göçebe~


16 Mayıs 2013 Perşembe

ARMONİKA~



Gün gelecek öleceğim.
Gündüzleri ölüler,
Geceleri diriler dolaşacak üstümde.
Yalın ayak..
Çaresizce..
Tütsülenmiş balıkların ağzından,
Okyanuslar içeceğim
Şifa inecek dudaklarıma..

Gün gelecek
Gündüzleri de gece bileceğim
Her günaha
Bir tövbe..
Her tövbeye
Bir nikâh..
Belki,
Eşkiyaların isyan ateşlerinde,
İbrahimler göreceğim
Belki,
Bir mandolin sesinin peşine
Yıllarımı dökeceğim.

Gün gelecek,
Gün gelmeden,
Apansız 
Ama sımsıcak
Kanayacak genzim.
Bulutlar imrenecek,
Vakit bu vakit deyip
Sancıyan yerlerime
Şiirler,
Üşüyen ellerime
Bitimsiz güneşler süreceğim..
Ve gelmeden günü
Saçma sapan bir ritimle
En olmadık anda
Düşeceğim,
Nar taneleri dağılacak dört bir yana..

24 Ocak 2013 Perşembe

Yüreğin Son Kullanma Tarihi



Doğduğun andan itibaren tek ihtiyacın sevilmektir. Yemek yersin veya yemezsin bu o kadar da 
önemli bir şey değildir aslında. Sen seversin lakin sevilip sevilmediğini bilemezsin. Platonik aşk diyorlar bu karşılıksız aşka. Platonik kelimesi de adından anlaşılacağı üzere Platon düşünüründen türeyen bir kelimedir. İnsan sevildiğini bilemez ki o yüzden en gerçek sevgi kendi sevgisidir. Platon’un da bir zamanlar ortaya koyduğu gibi bu yüzden platonik aşk gerçek bir aşktır. Sevildiğini bilemeden yine de sevmek…

Her insanoğlunun içinde daima bir umut veya umut kırıntısı mevcuttur. Sevginin gerçek boyutlarına ulaşmak için yüreğini paralar. Sözler, şiirler, nağmeler, gazeller yazar naralar patlatır. Seven yürekler, ilahi ve ruhani aşk olarak ikiye bölünür çoğu zaman. İlahi yolda ilerleyen kendini Allah’ın sevgisine tasavvufuna adayan kişiler derviş olur çıkar. Ruhundan geçen tek sevda O’dur daima. Diyar diyar gezerler, kendilerine kendileri gibi bir yoldaş ararlar. En iyi örneği Rumi ( Mevlana ) ve Şems-i Tebriz’dir çoğu vakit. Şems ki, Rumi’nin gerçek dost olup olmadığını anlayabilmek için, gerçekten Allah’ın yolunda her türlü durum altına girip giremeyeceğini ölçmek ister. Ve her ne olursa olsun Rumi bu gerçeğin bilincindedir ve bu istekleri geri çevirmez. Görünenin arkasındaki gizli gerçeği yalnızca ikisi bilir. Halk’ın kendileri hakkında ne düşündükleri asla umurlarında olmaz. Şimdilerde canlı bir örnek bulmak neredeyse imkansızdır. Bir ikincisi ruhani aşk. Çoğu sevda platonikliğin arkasından sıyrılıp karşılık verilen sevdanın yoluna meyilleşir. Birlikte yenilen yemekler, birlikte izlenen filmler, birlikte yapılan sohbetler. Dahası, iki bedenden tek kelimelik biz oluşumunun tadına ulaşmaktır. Yıllandıktan sonra bu kor aşk, demine ulaşmak ister. Cümleye ya bir nokta ya da bir virgül koyma zamanı gelmiştir. Önce sözler verilir sonrası nişanla bu söz şereflendirilir. Ve en nihayetinde, bu şeref bir ömür boyu tek bir yastıkta birleşmesi umuduyla nikahta imzalar atılır. Evetler yankılanır mutluluğun deryasında. Artık dünyevine girmiş bir çift daha hazır ve nazırdır. Mutluluk kadehi ellerinde aşk sarhoşu olmuş bir halde.

Mutluluk bir ömür sürer mi peki? Yüreğin sok kullanma tarihi ne zamandır. Sarhoşluk geçicidir. Gerçekleri göz önüne serildiği vakit pürüzler sorun yaratmaya başlar. Bir ömür seni seveceğim sözlerine ne olur da artık sevgisizliğin karanlığına bürünürler… Sevgi aşk bir müddet sonra biter diyen kişiler bu vakit ne zamandır sorarım sizlere… Ya benim yüreğimin son kullanma tarihi yoksa..

09.10.10 / 15.15


GöçeBe~