yukarı çıkalım mı?

20 Nisan 2012 Cuma

Kanser Olacağım Haberiniz Ola!

Bloğum ve ben. Gecenin ilerleyen saatlerinde güne neredeyse yeni başlıyoruz.  Nick Cave amcamız da, bu yalnızlığımızda bize eşlik etmekten geri durmuyor. Kendini zor aydınlatan küçük bir florasan lambasının da selamlarını iletmekten büyük gurur duyuyorum .. Sevgili okumayanlarım..Yazacak bir şeyim yok aslında. Sırf oyalanmak adına bloğuma giriş yaptım o kadar. Sıkıcı bir günün sıkıcı sabahına geçiş yaparken, bundan daha iyi yapacak bir şey gelmedi aklıma. Biraz yorgunum.. O kadar saat uyumama rağmen bu yorgunluk beni öldürecek. Sanırım beni yoran hayatımdakiler. Beni kıranlar.. üzenler.. yokmuşum gibi davrananlar.. Burada olduğumu, nefes aldığımı, hala yaşıyor olduğumu anlamanız için devamlı telefonların lanet olasıca radrasyonuna maruz kalarak, sözde iletişim mi kurmam gerek?. Eğer öyleyse sayenizde kanser olmak üzereyim. Haberiniz ola.. Şu koca hayatta kimseye hakkettiğinden fazla değer vermemek lazım. Diyorum diyorum da şu aptal duygularımın önüne bir türlü ket çekemiyorum. Neyse ben yalnızlığımın satır başına geri dönüyorum.. Gününüz şimdiden aydın ola.. Sevginin bencilliğiyle büyümeye, hormonlu domateslerin "arı bunlar abi" diye kandırılmaya devam.. Her şey kaldığı yerden devam ediyor zaten. Ben her ne kadar istemesem de. Sen her ne kadar istemesen de.!!

Göçebe..
(İki Nokta)

9 Nisan 2012 Pazartesi

O


Tam da hayatımın odak noktasında duruyordu. Ne ileri gidebiliyordum ne de geriye gitme yeltenecek kadar mecalim vardı. Ne zaman "Ne oldu? " diye sorsa, aklımdan binbir türlü cevap geçer ama yine de söylemezdim. Kocaman bir "Hiç" kelimesinin arkasına sığınırdım. Basit, yalın, sıradan ve bir o kadar da  kocaman  anlamları  barındıran "Hiç!". Üstelemezdi. Sustuğum zaman , konuşmak istemediğimi bilir ve beni zorlamazdı. Zaten konuşacak olsam, bir kelimeden bin hikaye yazardım, bunu çok daha iyi bilirdi çünkü.

Boğazımda düğüm düğüm gözyaşlarımı görür zoraki yüzümde gülümse çizerdi. Ağlamayı bana yasak kılan tek adam. Ve yine mutluluktan beni ağlatabilen tek kişi.. Ruh halimi saniyesinde değiştirebilen, şefkatle uzanan elleri yüzüme vuran güneş kadar kıyamet, gözleri cennet ile cehennem arasında kalmış  gölgeleri barındırıyordu. 

Bilinmez şehir masallarında anlatılan kahramanların edasıyla konuşmaları vardı. Şeytan ile melek karışımı bir şeydi. Küçük bir evi geniş kılabilecek dinmeyen gökyüzü vardı. Yalan da söylemezdi. Bir bir ansiklopedik bilgi misali döküverirdi önüne. "Deş, öğren, sorgula ve yeri geldiği zaman yargıla" dercesine. Bir başkasından yalan yanlış öğreneceğine tüm çıplaklığıyla en yalın en sade ve en gerçek haliyle benden öğren dercesine.. O böyle bir şeydi işte.. Böyle bir şey..

Göçebe..