Karanlığımızı, , güçsüzlüklerimi
saklamayı ne çok severiz ..Bizi biz yapan onlar değilmiş gibi sürekli kaçarız
onlardan, gizleme gereği duyarız. Ve bunu en iyi maskelerin, boyalı yüzlerin
ardına saklanarak yaparız.
Maskeyi en iyi kullanan ve bunu
kendine meslek edinmiş insanlar da vardır. Bu boyalı yüzlere ise gördüğümüz
yerde palyaço deyip geçeriz. Kuliste ayrı, sahnede ayrı, karanfil sokağın
başucunda beklerden ayrı.. Yaşamı ve mesleği birbirinden zıt iki kutuplara
ayrılmış, parçalanmış ve bozulmaya yüz tutmuş boyalarının arasında saklanan
palyaço. Aynanın karşısında oturmuş kurumuş beyaz boyasına bir damla su katarak
kıvamını eski haline getirmeye çalışırken, yan masadaki sihirbaza ilişiyor
gözü. Önünde sayılamayacak kadar kozmetik ürünleri.. Kendi önünde duran ve
yıllardır yanından ayırmadığı yardımcılarına kayıyor sonra gözü. Derin bir iç
çekip, gülüşmeler ve kahkahalar arasında kıvamını biraz da olsa
iyileştirebildiği beyaz boyasını itina ile yüzüne sürmeye başlıyor. Siyah renk
hayatın içinden çıkmışcasına inatla ilk günkü gibi renk vermeye devam ediyor
oluşuna hayret etmesine rağmen onu uğraştırmadığı ve kolayca sürebildiği için
gıkını çıkarmıyor palyaço. Ve kırmızı.. Ne tutku dolu bir renktir ki bir gül
misali solar rengi. Bir daha kırmızıyı sevmeyecektir Palyaço.. Turuncu, pembe,
mor eski bir peruk. Ve sahne zamanı.
Yüzündeki hüznü birkaç fırça
darbesiyle silen ve yerini zoraki bir gülümseye bırakan palyaço, sahnede asla
mutsuz değildir. Asla ve asla mutsuz göremezsiniz onu ve her an bir güldürü her
an bir sinsilik peşinde.. Kah arkadaşını yerle yeksan eder kah papatyalarının
arasından su boca ediverir en afilisinden. Öyle güzel yapar ki işini, gören
mutluluktan uçacak sanır. Devasa kırmızı pabuçlarının bir hamle ile birbirine
vurdururken sanki havada bir dakika asılı kalıyormuş gibidir. Çocukların “bir
daha… bir daha!” çığlıkları arasında kaç defa sıçrayıp pabuçlarını birbirine
vurdurduğunu saymamıştır. O an ne olduysa birden kendini yerde buluverdi
palyaço. Kahkahalar ve aşağılanmanın harmanlandığı bu gürültüye daha fazla
dayanamadı palyaço. Herkes gülüyordu ve eğleniyordu. Oysa palyaço ilk defa
sahnesinde ağlıyordu. Bir tuvale yetecek kadar, bardaktan boşanırcasına boya
akıyordu.
-Eski yazılarımdan.. Bir yere sıkışmış, ütüsü bile bozulmadan nasıl kalabilmiş hayret :)-
İnci D.
Sahi ütüsü hiç bozulmamış... Taptaze ve hala türlü hallerimize uygun :)
YanıtlaSilEline sağlık canım... İyi ki bulmuşsun yazını.
Bir kitabın arasında unutulmuş olarak bulunca nasıl mutlu oldum. Çok teşekkür ederim Kahve Yanı'm :))
Silİnci'm HOŞGELDİN! Aramıza dönmene çok sevindiğimi söyleyeyim diliyorum bugünkü sınav da girdiğin son sınav olsun. Tekrar böyle güzel yazılar yaz!!! :)
YanıtlaSilHoş bulduk Madam Dileçe :D
Silİnşallah son sınav olur diyorum ben de. Yıldım sınavlardan :/
ne çok benziyor bizlere değil mi..
YanıtlaSildoğum günümde yazmışsın, sanki o yazının içinde bi yere sıkışıp kalmışım..
Doğum günün olduğunu bilseydim başka şey yazardım :)
Silbenzemekten ziyade kanlı canlı gerçeğimiz diye düşünüyorum :)
ne çok şeye geç kalır olduk değil mi? (ehehe)
Silne hoş ne güzel yazılmış. iyik bulmuş bizimle paylaşmışsısınız :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Yasemin Hanım :)
Silblogun çok huzur verici
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
Sil