İtiraf Mektubu
Yalın ayak düşlerle, sokaklarda büyümüş bir çocuktum. Ve çok düştüm. Dizlerimdeki yara izlerim
bundandır. Kapanmış yaraların üstüne
eklenen başka hain düşüşlerden hiç kurtulamadım. Yine de yılmadım, uzak
kalamadım sokakların büyülü labirentlerinden.. Kapının açık olduğu vakitlerde
darmadağın olmuş saçlarımda rüzgarın özgürlüğünü hissettim.
Nedendir bilmem, gecelerin sonradan hayatımıza dahil
olduğunu düşündüm. Çocuktum, nereden bilebilirdim ki dünyanın yaratılışından bu
yana değişmeyen tek yasanın gece ve gündüz olduğunu? Bir nar ağacının altında,
en masum ve en bilmiş tavrımla sordum anneme” Daha önceden gece hiç olmuyordu
değil mi? Ama artık gece de oluyor”. Annemin umursamaz bir tavırla verdiği
cevabı o anda üstümüzden geçen bulutlara yazmıştım. –Evet-
Oysa gecelerin ve gündüzlerin anlamını öğreten bir
başkasıydı. Adını hiçbir zaman zikredemediğim, saklım. Soyağacının bilmem
kaçıncı kişisi.. Bir evin tek çocuğu belki de son çocuğu. Ya da ilk.. Bunlar
önemsiz. İtirafından saklandığım, saklanırken haykırdığım, haykırırken
korktuğum, korkarken kırgınlıklar yaşadığım. İki rengin arasında tüm hayatı
griye bürünmüş, yakınken uzak kaldığım, uzakken yakınlıkları yırtarcasına yakın
olduğum. Kurgularında büyük hataya düştüğüm, yanlış yazılmış alın yazım. Zafer
nidaları atmaya hazırlanan bir savaşçının mağlup bakışlarının ardında ruhunun
bedeninden ayrılarak gerçeğiyle yüz yüze gelmesi gibiydi sonum.
Dünyanın merkezinde dururken onun delicesine döndüğünü alaca
gözlerimde hissediyordum. Hızlı bir şekilde akıp gidiyordu zaman. Rüzgarda
kıpraşan ağaç yapraklarının bir acelesi vardı.. Bir saniyede bir yerden başka
yere yol alıyordu gemiler.. Yağmur olabildiğinden daha çabuk yağıp diniyor..
Sokaklar bir dolup bir boşalıyordu, dur durak bilmeden.. Çocuklar bir nefes
alış süresinde ebeleniyordu. Güneş ve ay birbirini izler sırayla doğu batı yönündeki
kısır döngüden yorgundu. Dünya sinemasındaki “Hayat Filmi”nin hızlandırma
tuşuna basan kimdi?
Balıkçının ağına yakalanmış, sonradan bir çalının altında
unutulmuş inci gurami balığı gibiydim. Nefes almak için delicesine çırpınırken
yok oluşun nasıl bir duygu olabileceğini hala idrak edemiyordum. Dünyanın
temposu yanında o kadar yavaş kalıyordum ki, sanki bu dünyaya ait olmaktan çok
uzak bir yabancıydım. Başım dönüyor, hızlıca akıp geçen film kesitlerinden
kendimce anlamlar çıkarmaya çalışıyorken son gücümle sana dayandım. Ve işte o
an Dünya durmuştu ve gerçek anlamda nefes alabildiğimi hissetmiştim.
Saçlarından yansıyan mahcup bir çocuğun bakışını andıran
güneş gözlerimi kamaştırırken bir anda gözlerim gülüşünle doluverdi. Nasıl
içten, nasıl da mutluluk doluydu. Gözlerinin etrafında ev sahibeliğini üstlenen
mimik kırışıkların daha bir belirgindi ve ben sana işte o anda aşık olmuştum.
Aşk neydi diye düşündüm günlerce hatta aylarca.. Ve şuan diyorum ki “Evet! Ben
gerçekten hiç olmadığım kadar aşık olmuştum”.
Ama söylemezdim ki ben. Sen hep bir adım atma çabasındayken ben hep
senden bir adım uzak mı kaldım? Bir anda kopup gidişin ve ardında bir umut
kırıntısı bırakmak zorunda kalışın bundan mıydı diye aylarca kendimi yedim..
Yetmediğim anlarda tüm kapılarımı kapadım ve yeni yolların, sana çıkmayan ve
senden çok uzaktaki başka serüven yollarına kaçamaklarım hep bundandı.
Dünya yine hızlı dönüyor, yaşananlar çabuk tükenip yok oluyor.
Ve ben gerçeğimi şimdi anlıyorum ki sen gerçekten yoksun. Ve yokluğun gerçekten
canımı acıtıyor demek de gelmiyor içimden. Sana içimin acısını kelimelerle
ifade edemem. Hani bir varmış bir yokmuş derler ya, sen de bir hokus pokusla
yok oluveren hikayenin küçük su kaplumbağasısın. Acılarımı sarıp, bana destek
olan sen, şimdi altüst eden nasıl olabilir.. Bu bildiğin kaos! Ama sen de
haklısın. Çünkü sen, istemediğin yerde durmazsın.
İnci ..
Gonlunuz sabrinizin mukafatina kavusur insanllah duygu dolu yazmissiniz hepimizin boyle gizli sakli hikayeleri var.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
SilHoşgeldin İnci'm. Çok yorulmuşsun satırlarından onu çıkardım... Az kaldı güzelliklere..
YanıtlaSilBuarada blogumun 185. takipçisi olsana beni takibe alsana ne kadar yüzsüzüm ne pis bir tacizciyim şu yazının altında :D
Seni takipteyim ki ben. Ve bunu bilmiyor olman çok ayıp :D
Sil:D Bittabi biliyorum bu blogdan da mı takibe aldın? Yuh o zaman bana harbiden ayıp... Neyse gideyim de en yeni kozmetiklerimin tadını çıkarayım yeter şu güzelim yazıyı trollediğim :D
SilTek hesaptan yönetiyorum iki bloğuda. Kaç kere söylemem lazım :P
SilSus be! :D 200 takipçiye gidiyorum İnci heyecanlı bir trol olmam bence sevimli görülmeli :D
SilBir şeyler seziyordum; ama ilk kez bu kadar içten ve hüzünlü algıladım. Üstü kapalı yazmışsın. Ama, ben umutsuzluk bize yakışmaz diyorum. Bana yakışmadı örneğin:))) O her kimse, bu yazdığın ya da gelecekteki bir başkası, senin gibi bir İNCİ'yi hak etmek için bazı şeyler yaşıyor olmalı eminim. Yazdıkların hislerin çok tanıdık geldi aslında. Mutlu son uzak değil. Ne kadar inanarak söylediğimi bilsen sen de inanırdın...
YanıtlaSilHayat iyisiyle kötüsüyle bize bir şeyler katıyor. Bu açıdan bakabilmek asıl mesele. Biraz hüzünlendiğim doğrudur. Keşkeler ve nedenler arasında gidip gelmekten ne yapacağımı şaşırmıştım. Hayırlısı olsun diyorum artık Fidan'ım. :)
SilÇok güzel bir anlatım.Dünyayı farkediş ve kendinizi tahlil edişiniz harika.Hep okuyacağım.Birbirimizden esinleneceğimiz ne çok şey var aslında.Sağlıcakla...
YanıtlaSilBeğendiğinize sevindim ve böyle düşünmeniz beni oldukça mutlu etti. Her zaman esin kaynağı olacak farklı hayatlara ihtiyaç var. Hoşça kalın :)
Silaayy ben bunu bloğda kesin haber yaparım :D
YanıtlaSilHangi blog ve ne haberi pek anlayamadım :/
Silkurgu de mi buuuu :)
YanıtlaSilHayatın kendisi başlı başına bir kurgu değil mi zaten Deep :)
SilMaşallah dilin kalemin gonlune hep boyle tercuman olsun
YanıtlaSilTeşekkür ederim Onur Taş :)
SilÇok az yazıyorsun:( Çok ihmal ettin bizi...
YanıtlaSiluyku saatlerinde dile gelen cümleleri bir türlü kaleme alamıyorum. Bir de malum sınav stresi.. İnşallah bloğumu biraz canlandırabilirim bu yaz. Çok ihmal ettim, farkındayım Fidan'ım :(
SilNe güzel özgün yazılar yazabilmen. Okumak bile az bulunan bir alışkanlıkken yazmak nasıl da değerli...
YanıtlaSilSen ne yüce gönüllüsün öyle Kahve Yanı'm, çok teşekkür ederim :)
SilYazmak kimi zaman bir hastalık kimi zaman tutku oluveriyor. Bir nevi kendini kendine anlatmakta yeterli gelmediğinde kaleme sığınmak gibi bir şey benimkisi. :)
hımmmm gerçekten yola çıkan kurgu diyon hımmmmmm :)))
YanıtlaSilCanım, olmadı ben de ayırdım blogları... Artık kahveyanikitap ve kahveyanimakyaj'ım :)
YanıtlaSilEn doğrusun böyle oldu sanki...
Peki Google + sayfasını da ayırdın mı? Ben tek bir sayfa kullanıyorum. Bloglar ayrı sadece.Ayrı ayrı yeyip midede birleşmesi gibi benim yaptığım :D
SilYok ayırmadım onu. En güzeli öyle canım, aynı yerde birleşsinler :)
Sil