yukarı çıkalım mı?

3 Mayıs 2015 Pazar

İtiraf Mektubu

İtiraf Mektubu



Yalın ayak düşlerle, sokaklarda büyümüş bir çocuktum.  Ve çok düştüm. Dizlerimdeki yara izlerim bundandır.  Kapanmış yaraların üstüne eklenen başka hain düşüşlerden hiç kurtulamadım. Yine de yılmadım, uzak kalamadım sokakların büyülü labirentlerinden.. Kapının açık olduğu vakitlerde darmadağın olmuş saçlarımda rüzgarın özgürlüğünü hissettim.  


Nedendir bilmem, gecelerin sonradan hayatımıza dahil olduğunu düşündüm. Çocuktum, nereden bilebilirdim ki dünyanın yaratılışından bu yana değişmeyen tek yasanın gece ve gündüz olduğunu? Bir nar ağacının altında, en masum ve en bilmiş tavrımla sordum anneme” Daha önceden gece hiç olmuyordu değil mi? Ama artık gece de oluyor”. Annemin umursamaz bir tavırla verdiği cevabı o anda üstümüzden geçen bulutlara yazmıştım. –Evet-


Oysa gecelerin ve gündüzlerin anlamını öğreten bir başkasıydı. Adını hiçbir zaman zikredemediğim, saklım. Soyağacının bilmem kaçıncı kişisi.. Bir evin tek çocuğu belki de son çocuğu. Ya da ilk.. Bunlar önemsiz. İtirafından saklandığım, saklanırken haykırdığım, haykırırken korktuğum, korkarken kırgınlıklar yaşadığım. İki rengin arasında tüm hayatı griye bürünmüş, yakınken uzak kaldığım, uzakken yakınlıkları yırtarcasına yakın olduğum. Kurgularında büyük hataya düştüğüm, yanlış yazılmış alın yazım. Zafer nidaları atmaya hazırlanan bir savaşçının mağlup bakışlarının ardında ruhunun bedeninden ayrılarak gerçeğiyle yüz yüze gelmesi gibiydi sonum.

Dünyanın merkezinde dururken onun delicesine döndüğünü alaca gözlerimde hissediyordum. Hızlı bir şekilde akıp gidiyordu zaman. Rüzgarda kıpraşan ağaç yapraklarının bir acelesi vardı.. Bir saniyede bir yerden başka yere yol alıyordu gemiler.. Yağmur olabildiğinden daha çabuk yağıp diniyor.. Sokaklar bir dolup bir boşalıyordu, dur durak bilmeden.. Çocuklar bir nefes alış süresinde ebeleniyordu. Güneş ve ay birbirini izler sırayla doğu batı yönündeki kısır döngüden yorgundu. Dünya sinemasındaki “Hayat Filmi”nin hızlandırma tuşuna basan kimdi?  

Balıkçının ağına yakalanmış, sonradan bir çalının altında unutulmuş inci gurami balığı gibiydim. Nefes almak için delicesine çırpınırken yok oluşun nasıl bir duygu olabileceğini hala idrak edemiyordum. Dünyanın temposu yanında o kadar yavaş kalıyordum ki, sanki bu dünyaya ait olmaktan çok uzak bir yabancıydım. Başım dönüyor, hızlıca akıp geçen film kesitlerinden kendimce anlamlar çıkarmaya çalışıyorken son gücümle sana dayandım. Ve işte o an Dünya durmuştu ve gerçek anlamda nefes alabildiğimi hissetmiştim.

Saçlarından yansıyan mahcup bir çocuğun bakışını andıran güneş gözlerimi kamaştırırken bir anda gözlerim gülüşünle doluverdi. Nasıl içten, nasıl da mutluluk doluydu. Gözlerinin etrafında ev sahibeliğini üstlenen mimik kırışıkların daha bir belirgindi ve ben sana işte o anda aşık olmuştum. Aşk neydi diye düşündüm günlerce hatta aylarca.. Ve şuan diyorum ki “Evet! Ben gerçekten hiç olmadığım kadar aşık olmuştum”.  Ama söylemezdim ki ben. Sen hep bir adım atma çabasındayken ben hep senden bir adım uzak mı kaldım? Bir anda kopup gidişin ve ardında bir umut kırıntısı bırakmak zorunda kalışın bundan mıydı diye aylarca kendimi yedim.. Yetmediğim anlarda tüm kapılarımı kapadım ve yeni yolların, sana çıkmayan ve senden çok uzaktaki başka serüven yollarına kaçamaklarım hep bundandı. 

Dünya yine hızlı dönüyor, yaşananlar çabuk tükenip yok oluyor. Ve ben gerçeğimi şimdi anlıyorum ki sen gerçekten yoksun. Ve yokluğun gerçekten canımı acıtıyor demek de gelmiyor içimden. Sana içimin acısını kelimelerle ifade edemem. Hani bir varmış bir yokmuş derler ya, sen de bir hokus pokusla yok oluveren hikayenin küçük su kaplumbağasısın. Acılarımı sarıp, bana destek olan sen, şimdi altüst eden nasıl olabilir.. Bu bildiğin kaos! Ama sen de haklısın. Çünkü sen, istemediğin yerde durmazsın. 

İnci ..

25 yorum:

  1. Gonlunuz sabrinizin mukafatina kavusur insanllah duygu dolu yazmissiniz hepimizin boyle gizli sakli hikayeleri var.

    YanıtlaSil
  2. Hoşgeldin İnci'm. Çok yorulmuşsun satırlarından onu çıkardım... Az kaldı güzelliklere..

    Buarada blogumun 185. takipçisi olsana beni takibe alsana ne kadar yüzsüzüm ne pis bir tacizciyim şu yazının altında :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni takipteyim ki ben. Ve bunu bilmiyor olman çok ayıp :D

      Sil
    2. :D Bittabi biliyorum bu blogdan da mı takibe aldın? Yuh o zaman bana harbiden ayıp... Neyse gideyim de en yeni kozmetiklerimin tadını çıkarayım yeter şu güzelim yazıyı trollediğim :D

      Sil
    3. Tek hesaptan yönetiyorum iki bloğuda. Kaç kere söylemem lazım :P

      Sil
    4. Sus be! :D 200 takipçiye gidiyorum İnci heyecanlı bir trol olmam bence sevimli görülmeli :D

      Sil
  3. Bir şeyler seziyordum; ama ilk kez bu kadar içten ve hüzünlü algıladım. Üstü kapalı yazmışsın. Ama, ben umutsuzluk bize yakışmaz diyorum. Bana yakışmadı örneğin:))) O her kimse, bu yazdığın ya da gelecekteki bir başkası, senin gibi bir İNCİ'yi hak etmek için bazı şeyler yaşıyor olmalı eminim. Yazdıkların hislerin çok tanıdık geldi aslında. Mutlu son uzak değil. Ne kadar inanarak söylediğimi bilsen sen de inanırdın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat iyisiyle kötüsüyle bize bir şeyler katıyor. Bu açıdan bakabilmek asıl mesele. Biraz hüzünlendiğim doğrudur. Keşkeler ve nedenler arasında gidip gelmekten ne yapacağımı şaşırmıştım. Hayırlısı olsun diyorum artık Fidan'ım. :)

      Sil
  4. Çok güzel bir anlatım.Dünyayı farkediş ve kendinizi tahlil edişiniz harika.Hep okuyacağım.Birbirimizden esinleneceğimiz ne çok şey var aslında.Sağlıcakla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim ve böyle düşünmeniz beni oldukça mutlu etti. Her zaman esin kaynağı olacak farklı hayatlara ihtiyaç var. Hoşça kalın :)

      Sil
  5. aayy ben bunu bloğda kesin haber yaparım :D

    YanıtlaSil
  6. Yanıtlar
    1. Hayatın kendisi başlı başına bir kurgu değil mi zaten Deep :)

      Sil
  7. Maşallah dilin kalemin gonlune hep boyle tercuman olsun

    YanıtlaSil
  8. Çok az yazıyorsun:( Çok ihmal ettin bizi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. uyku saatlerinde dile gelen cümleleri bir türlü kaleme alamıyorum. Bir de malum sınav stresi.. İnşallah bloğumu biraz canlandırabilirim bu yaz. Çok ihmal ettim, farkındayım Fidan'ım :(

      Sil
  9. Ne güzel özgün yazılar yazabilmen. Okumak bile az bulunan bir alışkanlıkken yazmak nasıl da değerli...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen ne yüce gönüllüsün öyle Kahve Yanı'm, çok teşekkür ederim :)
      Yazmak kimi zaman bir hastalık kimi zaman tutku oluveriyor. Bir nevi kendini kendine anlatmakta yeterli gelmediğinde kaleme sığınmak gibi bir şey benimkisi. :)

      Sil
  10. hımmmm gerçekten yola çıkan kurgu diyon hımmmmmm :)))

    YanıtlaSil
  11. Canım, olmadı ben de ayırdım blogları... Artık kahveyanikitap ve kahveyanimakyaj'ım :)
    En doğrusun böyle oldu sanki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Peki Google + sayfasını da ayırdın mı? Ben tek bir sayfa kullanıyorum. Bloglar ayrı sadece.Ayrı ayrı yeyip midede birleşmesi gibi benim yaptığım :D

      Sil
    2. Yok ayırmadım onu. En güzeli öyle canım, aynı yerde birleşsinler :)

      Sil