yukarı çıkalım mı?

7 Şubat 2015 Cumartesi

Kalabalık Yalnızlığınızın Zihninde




Balkon kapısının soğuk camına yasladım yüzümü. Kızıl gecenin içinde etrafı aydınlatmaya çalışan kör lambaların loşluğunda bir yılan gibi uzanıyordu puslu yol. Yağmurun yorgun yağışını seyrederken annemin kapatmayı unuttuğu su ısıtıcı bozuk sesiyle ritm tutmaya başlamıştı yine. Her nefes alışımda biraz daha buğulanıyordu cam. Sonra görünmez oldu yılan gibi uzanan yol, park edilmiş arabalar. Sanki daha önce hiç var olmamış gibi. Evrenin oynadığı, sıradanlaşan, sihirli oyunu. Bir oyun..

Sıcak bir kahve, dumanı üstünde olabildiğince. Süt oranı kahveyi boğacak miktarda ve mutluluk sebebi. Neden olmasın ki. Ağladı ağlayacak, düştü düşecek yine yağmurlar. Kahvenin sıcaklığı dahi kurtaramıyor gecenin yalnız kollarını. Nasibini aldı alacak hüzün kırıntılarından. Bir yudum kahve sonrası düşman pusuda. Gözleri karanlıkta ışıl ışıl, delici bakışların betimlemesinden  birer kopya. Ürkütüyor...

Kırık beyaza boyalı duvarlar bomboş, hissiz.. Bir çivinin hesabı soruluyor bu dünyada. Oysa ne kadar güzel tablolarım vardı göğsümde. Renk cümbüşü içinde dans eden.. Sarıp sarmaladım karanlık odalarda. Işıktan ve nemden uzakta, kabahatlerini bilsinler diye. Bir ömürlük cezaya çarptırdım. Ki zaten suçları büyük. Onlar bir tablo!

Hangi renkti saçlarım, bilemiyorum. Ancak tek olmadığım kesin. Suçlarımı AKlarcasına renge büründükleri aşikar. Her geçen gün bir tel daha konduruyorum. Yalnız kalmasınlar diye. Yine de korkuyorum. Beni büsbütün ele geçirecekler diye ödüm kopuyor adeta. Sahi öd neydi? Öyle kolayca kopup gidiveren bir şey miydi? Neyse, kahvelere döküyorum AKlarımı. Belki de KIZıl olur zamanla. Ama siyAh değil..

Gökyüzünde tabak gibi, sarımtırak bir dolunAy var. Tüm güzelliğiyle orada, karşımda duruyor. Uzansam tutabilmek mümkünmüş gibi geliyor. Yıldızlardan bahsetmeye gerek bile yok. Onlar hiç kıpırdamadan, uslu bir çocuk gibi yerlerinde duruyorlar. Gecenin silahşörleri gibi. Sanki dolunayı her an birisi kapıp evine götürecekmiş de, onu koruyorlar. 

Yaşlanmaktan korkup gülümsemeyi yüzünden silen kadın.. Yüzümüzdeki kırışıklar ne kadar önemliydi, bu kadını gördükten sonra uzun uzun düşüncelere dalmış da olabilirim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra bir kapak dolusu turuncu gargarayı ağzıma götürdüğüm anda oluşan yanma hissinden mütevellit aynada buluşuyor gözlerim. Yanaklarım olabildiğinden daha dolu, gözlerimi ise kızarmış buluyorum. Ağzımda büyük bir yangın sürüyor ve sönmek bilmiyor. AKlımda  gülmeyi unutan kadın yine. Soğuktan donmuş bir beden gibi hareketsiz dikilip kalıyorum olduğum yerde. Yaşlanmak ve yüzümde oluşan kırışıklar bu denli önemli miydi? Kaç yaşındaydım ki ben, unutmuşum. Çok da yaşlı sayılmam. Ama kime göre.. Neye göre.. Doğduğum yıl, gün, ay.. Ne zamandı? Hatırlayamıyorum. Aslında doğum günümü anımsayan muhakkak olacaktır. Ya öldüğüm zaman? O zaman da hatırlanacak mıyım kalabalık yalnızlığınızın zihninde.? 

Göçebe | İnci



10 yorum:

  1. Bu çok, çok güzel olmuş. Dolunayı her an birinin kapıp eve götürmesinden korktukları için korur gibi etrafını saran yıldızlar başta olmak üzere... Kalemine yüreğine sağlık güzelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen beğendiysen başka ne isterim ki ben.. Gecenin ve hüznün keşiştiği saatlerde anca bu kadar yazabiliyorum. Çok sağ ol Ay parçam :)

      Sil
  2. İnci'm ellerine sağlık yine çok güzel yazmışsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol kuzum. Baya bir doldum. Ama yine de bu kadarını dökebildim .

      Sil
  3. Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. google+ da takip ettiğim halde, bu bloğu nasıl izlemeye almamışım hayret...
    yazıyı kaleme alışınız gerçekten mükemmel...
    "Her şeyden biraz kalır diyordu hayat. Kavanozda biraz kahve, kutuda birkaç sigara, insanda biraz acı."
    Başlık yazısı özellikle hoşuma gitti.
    Sizi tanıdığıma sevindim.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne hoş bir yorum. Beni ne kadar mutlu ettiniz anlatamam. Çok teşekkür ederim :)

      Sil
  5. Ne güzel demişsin öyle.. hislerime tercüman oldu
    lâkin sanki zamanın esiri olduk be..
    ne dersin?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın esir olmadığı bir şey var mı ki?
      Hatta içlerinde en masumu zaman bile diyebilirim. :)

      Sil