yukarı çıkalım mı?

30 Aralık 2014 Salı

Kayıp Nota ~ Beste

Beste



Yeni bir beste için bir aydan beri canla başla çalışıyordu. Fakat bir türlü istediği gibi bir ezgiyi notalarına dökemiyordu. Stüdyodan çıktığı zamanlarda bile bu arayış ateşi sönmüyordu. Bu ezgi muhakkak en kısa zamanda notaların birleşimiyle oluşmalıydı. Sokakta dolaştığı bir gün, hiç unutmuyordu. Bir dilencinin söylemekte olduğu şarkıda bu kayıp notayı aramıştı. Son anda silkinip bu saçma fikirden alıkoydu düşüncelerini. Ne piyano yardım ediyordu ne de gitar… Daha doğrusu hiç bir enstrüman yardımdan yana değil gibiydi. Renkler de aradı, kelebeklerin narin kanatlarında aradı,başka şehirlerde aradı bu eksik notayı. Bir türlü bu eksik notaya sahip olamadı. Şarabın kırmızılığıyla yıkadı tüm dünyasını. Ayık olduğu bir güne rastlamak neredeyse imkansız hale gelmişti. Yine bu içme faslı esnasında;yanına genç bir bayan yanaştı.“Size eşlik etmemde bir sorun var mı?” dedi kumral saçları omuzlarında olan, beyaz tenli,uzun boylu,hafif çakırkeyf olduğu belli olan, kuğu edasıyla ortalıkla salınmakta olan genç güzel bayan. Sezen Aksu'nun arka fonu dolduran Keskin bıçak şarkısı ortalıkta namelerini duyurmaya başladığı anda , genç adam başını hafifçe kaldırdı. Oturmakta olduğu masanın hemen yanında durmakta olan bayana dikkatsiz bakışlarla bir süre baktıktan sonra..

27 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Acı Çığlık

                                                    Bir Acı Çığlık 




Uzun zamandır suskunluğum ile başbaşayım. Suskunluğun yorgun açlığı karşısında daha nereye kadar dayanabilirim. Tüm sabır taşlarının  çatlayacağı güne kadar sabretmek tek dileğim..  Dudaklarımın mührü kurumuyor inat edercesine. Acının canlı bir kanıtı olarak asılı kalmaya devam edecek boşluğumun başrolünde.  Taçlandırılmış bir yalnızlık ile birlikte.


25 Aralık 2014 Perşembe

Kimim Ben? - Bölüm #2




Ilık bir Antalya sabahı…Yavru güvercin  mutfak penceresinden içeri girmek için can atarken, Cem başında büyük bir sızıyla uyanmıştı. Bu kötü uyanmalardan nefret etmesine rağmen önüne bir türlü geçemiyordu. Tam o sırada güvercini ve yemek masasının üstünde duran ayıklanmış pirinci gördü. Güvercin garip sesler çıkartırken Cem transa geçmiş gibi bir süre kuşa kilitlenip kaldı. Ta ki içeriye süzülen kuşun niyetini anlayana kadar…

19 Aralık 2014 Cuma

Kimim Ben? - Bölüm #1




Soğuk bir kış günü.  Üzerindeki mahmurluğunu atamayan Ahmet, yarı uykulu kahvaltısını yapıyordu.  Bir parça peynir, birkaç zeytin, dünden kalma üç dilim domates ve bitmek üzere olan bir bardak çay.. Ocakta demlenen çay mutfağa  ılık bir hava veriyordu. Uykuya hasret kalan Ahmet ise içten içe kahroluyordu. Bir bardak daha çay almak için beyaz plastik sandalyesinden kalktı. Ancak sağ bileğinde takılı olan saat ilişti gözüne. Geç kalmıştı.. Her zaman olduğu gibi.. Son ekmek kırıntısını da ağzına atıp kahvaltılıklarını evin sessizliğine emanet etti. Anahtarının iskemle üstünde olduğu hatırlayarak hızla anahtarına yöneldi, aldı ve kapısını kilitlemeden hızla çıkıp gitti.

15 Aralık 2014 Pazartesi

Adressiz Aşk




Güneş yine her zaman olduğu gibi doğudan gülen yüzünü gösteriyor. Sanki dün gece yağmur yağmamış, tüm şehir hüzünle yıkanmamış gibi. Bir anda her şey siliniveriyor. Sadece küçük su birikintisi kalıyor. Dünden kalma bir anı olarak, buruk gülümsemesiyle güneşe yalvarır gözlerle bakıyor. Her bakışında söylenmek istenilen sırlar bir bir açığa çıkıyor. “Acıların dehlizlerinde kaybolmak, yaşam damarıma giden kanı durduruyor. Anlamı sözlükte yer almayan bir kelime gibi nefessiz bırakıyor kaderimi. Sana uzansam tutabilir misin yüreğimi”. Bir mektuba sığamayacak kadar derin kelimeler yer almasına rağmen, bu kelimeler cümledeki yerini alıp gönderilecek kişiye bir türlü ulaşamıyor. Zaten adressiz aşk, nasıl bir mektubu kabul görebilirdi ki?


14 Aralık 2014 Pazar

Ölüme Açılan Perde



Büyük bir sahnenin ortasında derin sessizliğin şarabını sonsuzluğa kaldırıyorum. Oyunun perdesi henüz kapalı fakat içimde bir şeyler tam olarak eskisi gibi değil. Bir başkasının oyununu kuralına göre oynamaktan yoruldum. Sil baştan kuralları kendimce şekillendirmeliyim belki de. Can kırıklarından arınmam, hüzün denizlerini kurutmam, uçurumları yıkmam gerek. Öylesine bir zar atıyor ki hayat! Sen ne atarsan at hiçbir anlam ifade etmiyor. Doğduğun andan itibaren bir sıfır yenik halde nefes almaya başlıyorsun. Gözlerini bile açamazken acımasızca ciğerlerine dolan oksijenin yakıcılığıyla param parça oluveriyor ümitlerin. Ağlıyorsun… Umarsızca… Çaresizce gözyaşlarını akıtmaya bile kıyamadan sadece ağlıyorsun.


11 Aralık 2014 Perşembe

Mim / The Ultimate Book Tag

Makyajdefterimm bloğunun sahibesi Tuğçe Hanım tarafından mimlenmişim. İşte cevaplarım;

9 Aralık 2014 Salı

Nereden Bilebilirdim!


Hayat, cümlelerim arasında en çok kullandığım  kelime olmuş. Bu bir oyun olmalı. Soru ve cevap oyunu.. Sorular, cevapsız olarak geri dönen boş bir duvar,  daima boş kalıyor. Aşılması zor olan geçmiş ve asmaya niyetli olduğum anılar yıkımın eşiğinden kurtulamıyor. Bir kazazedenin betonarmenin altına kalan bedenini kurtarmasından farksız bir acı bu.  Anlamsızlık boş boş suratıma bakıyor. Ah bir anlatabilsem bu şehirdeki boşluğun nedenini. Kaçıyorum bu söylemden. Sonra yolculuğa uğurladım kendimi, kimse yoktu benden başka.  Geri dönmeye niyetli olup olmadığım konusunda kararsızdım, gittim. Oysa geri dönebilmeyi  ne çok isterdim, kendime söylemekten korktuğum gerçeklerden sustum hep. Geri dönemedim. Çünkülerim vardı

6 Aralık 2014 Cumartesi

Ruhunuzu Beslemeyi Unutmayın



Müzik , insanlığın varoluşuyla eş zamanlı olarak notalara düşmüş olmalı. Yoksa ruh halimizi yolculuğa çıkaran tınıların beraberliği bizleri neden rahatlatsın ya da  daha fazla gözyaşı dökmemize sebep olsun? İşte! Sırf bu yüzden bile insanoğlu müzikle birlikte doğmuş olmalı, buna inanıyorum.  Kimi zaman yalnızlığımızın birer mezesi, kimi zaman coşkumuzun en iyi dansı oldular. Her ruh halini olabildiğince avuçların içinde sımsıkı tutup, daima yanımızda oldular.

21 Kasım 2014 Cuma

Japonik ve İtalik Aşıkların Ticareti?




Moshi Moshi Projesi adı altında kendi tasarımları olan tişörtleri sattıklarını iddia edilen bir çift var. Üstüne üstünlük bu çiftin bir de garip bir hikayesi var ki bana epey ilginç geldi, orası ayrı bir muamma tabii. Şimdi bu çiftlerden dişisi Japonik Mai, erkeği ise İtalik Panino. Bir eğitim şeysinden mütevellit tanışıp birbirlerine aşık olmuşlar. Her şeyin bir sonu var tabii, eğitim sona ermiş ve kader yollarını ayırıvermiş.

16 Kasım 2014 Pazar

Ordan Burdan - Dipteki Kayıp Notalar / Kayıp Mu Adası Misal


Günlerden Pazar. Öyle sıradan bir gün gibi. Komşuların getirdiği bir kase aşure inatla yenmeyi bekliyor. Nar ve cevizle süslenmiş, kim yaptı bilmediğimden içim çekmiyor. Zaten aşureyi oldum olası sevmiş birisi değildim, olacağımı da sanmam.

Kahve kadehlerinin sayısını attırmamdan mı bilinmez, sol yanımdaki ağrıların şiddeti günden güne artıyor. Yaşlanıyoruuum.. Havalar desen ayarını tutturamamış conta gibi.

19 Ekim 2014 Pazar

Ya Zaman Yanlış Ben Doğruysam - Çılgın Tavşan




Hani bazı zamanlar olur, bir hücrenin yabancı bir cismi içeriye almaması gibi kendinizi kapı dışarı edilmiş şekilde bulursunuz. Hayat sanıldığı kadar geçirgen bir yapıya bürünmeyebiliyor. Eğer siz de buna benzer bir duygunun onda birini yaşıyorsanız ne mutlu ki bana, yalnız değilim...



14 Eylül 2014 Pazar

İlk Savaş




Bundan yıllar yıllar önce. Savaş, henüz insanlar tarafından icat edilmemişken.. Hikayeleri süsleyen  tekerlemelerden bile çok öncesi.. Gökyüzü kardeşliğinin sona erdiği bir gün.. İnsanlık, o günü asla hatırlamayacaktı. Her zaman ki gibi bilinçaltında, silik anıların toplandığı, bir daha geri dönüşüme uğramadığı o yere uğurlanacaktı.



10 Ağustos 2014 Pazar

Dipnot- İç ses #1




Düşünceler. Hangisi daha önemli bilmiyorum. Bu arada son düşündüğüm şeyi sildim, yazmadım. Bunu neden yazdım, tam muamma. Kısaca iç sesim.. Merhabaaa...

Hava biraz sıcak mı ne? Aslında biraz esiyor gibi. Bakim, cırcır böcekleri de geceye ayrı bir ahenk katıyor. Az önce ahenk kelimesini aheng olarak yazdım. Hani alt tarafı kırmızı çizgi çekilmese öylece kalırdı.

Derin bir nefes.. Sahi yorgun muyum o kadar? KENDİ kendime soruyorum, yorgun musun diye. AMA kendimden bile kaçıyorum, yok yorgun değilim diye. BENDENSEL yorgunluk değil sadece. O kadar basite indirgemeyin şimdi. Ruhum hamaldan farksız, boş insanları boş yere yük ediyorum. AMAAAAAN neyse, o başka bir mevzu zaten.

Hey sana diyorum, iç sesim. Noluyor yahu? Ne demeliyim.. sorular SORULAR sorular .. Hiç olup saklanıyorsun sonra ceremesini ben çekiyorum. Yeter arkadaşım. Azıcık da sen koy elini taşın altına. Hep bana hep bana olmuyor hani. Susma diyorum açıkça. Daha ne deyim lan.

Selimiye Cami'nin fotoğrafı olan bir şey hmm neydi o, ha takvim. Onu görünce aklıma nedense hep İstanbul geliyor. Gitmek nasip olmadı henüz.Sahi, gelsem koynuna alır mısın beni İstanbul. Bak ikimizde çok yalnız sayılırız. Ama tek fark, seni sevenlerin sayısı dünyada yaşayan bilmem kaç trilyon insanın bilmem kaçı kadardır. O kadar da matematikten anlamam, boşverelim. Sen bir göz kırp, ne olur olmaz. Belki bir gün uğrarım, çayını kahveni, boyunun ölçüsünü alırım ha. Ne dersin?

Göçebe~

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Neden İnatla Direniyorsunuz?



Her geçen gün yaşamayı biraz daha zorlaştırıyoruz. Azla yetinemez olduk. Doğal kaynakları ya bilinçsizce tüketiyoruz ya da geri dönüşü olmayacak derecede kirletiyoruz..

Savaşlar çıkarıyoruz. Masumları birer birer katlediyoruz. Kamuoyu diye bir şey var. Bilmem duydunuz mu? Hani gerçekleri olağan haliyle, net, tarafsız şekilde anlatması beklenen ama bunu yapmayan .. Ölen çocukları değil de öldüreni haklı gösteren..Memleketinde yaşama hakkı elinden alınanı değil de o toprakta gözü olan katilleri meşru gösteren..

15 Temmuz 2014 Salı

Çıt Çıt Çıt





Böcek ve ona benzer  haşerelerden hazzetmem. Özellikle de örümcekten... En büyük ve en saçma korkularımdan biridir. Nerede görsem, yılan görmüş bir insanın verdiği tepkiyle aynı tepkiyi verebilirim. Her ne kadar saçma olsa da korku korkudur işte. Bu korkumun nedenini ise bilememekle beraber verdiğim tepki sonrası çevremdeki insanların garipser bakışları beni çileden çıkarıyor. Sen şeftaliyi eline alamıyorsun diye seninle alay ediyor muyum? Beni korkularımla baş başa bırakın arkadaşım! Yooo yoooo... Vazgeçtim, bırakmayın .

Az önce salonun en ücra koordinatlarında bilinmeyen bir canlıya rastladım. Önce örümcek sandığımdan olsa gerek, temkinli yaklaştım. Şükür! Örümcek değilmiş. Kendi halinde uçmaya çalışan ancak bu konuda çok beceriksiz bir mahlukat. Çok zor durumda kalmadıkça hayatlarını bağışlamaktan yanayım.. Ama bu çıt çıt çetene misali türkü söyleyecek kıvama gelmiş. Çıt çıt çıt.. Git başka yerde meşhur ol böcek kardeşim, burada değil! Öldürmez ama süründür diye düşündüğüm Off sinek kovucu mu ne, ondan bir iki pıst sıktım; feleği şaştı garibin. Çat çut çıt çıt az biraz da pat.. Duvara duvara vurmaya başladı kendisi, önünü alamadı vallahi. Uçar diye düşünüyorum, umut var gibi. Ama hala olduğu yerde sayıyor. Ben uyurken benden uzakta olsun yeter, başka bir şey istemem..

Göçebe

1 Temmuz 2014 Salı

Hişt Sebastian, Ne Ayaksın?




Bir Sebastiandır almış başını gidiyor. Kimdir, necidir, kimlerdendir? Sorsak bilenimiz yok ama bir akım çıktıysa, tüm insanlığı bıktırana kadar o çizgide emin adımlarla ilerlemek farz olmuş. Hiç hoşlaşmadım. Her on kişiden yedisi sosyal ağda paylaşır oldu. Ah Sebastian, vah Sebastian, çay içelim Sebastian, kıçım ağrıyor Sebastian.. Bu ne ! Biraz olsun sorgulayın yahu, fazla bir şey istemiyorum. Her şeyi körü körüne paylaşır olmayın!  Kimdir bu Sebastian? Bulursam iki çift lafım var,  benden söylemesi ..
İmza: Göçebe~

27 Haziran 2014 Cuma

Ah bu Şoförler Yok mu?




Şoförlük mesleği deyince aklınıza ne geliyor, açıkçası merak ediyorum.  Benim gözümde epey kolay bir meslek gibi gözükmekteydi. Ta ki bugüne kadar..

12 Haziran 2014 Perşembe

Usulca



Bir çocuk büyüdü bugün .
Usulca..
Bir gözyaşı düştü yanaklarından göğsüne.
Tutunamadığı mutluluklarından miras…
Yanmaktan eriyen bir mum gibi bıraktı kendi sokağın ortasına.
Oysa ne çok dileği vardı hayal olan,

Bu sokakta başlamış,bu sokakta son bulan..

Göçebe~

29 Mayıs 2014 Perşembe

Ben Kadınım





                                                   Sen erkeksin, ben kadınım.

Sen unutursun ama ben asla unutmam.
Ben kadınım, siyasi bir örgütün tam merkezi gibi;
İsyanlar hep sol yanımda.
Ben kadınım, yeryüzünün en büyük savaşçısı!
Ana olur, bacı olur, yar olur, yoldaş olurum..
Sen erkeksin, ben kadın.
Sen acıtırsın, ben acırım.
Sen kanatırsın, ben sararım.
Sen unutursun ama
Ben asla unutmam..

8 Mayıs 2014 Perşembe

Haftanın Anlam ve Önemi Üstüne





Haftanın anlam ve önemi iki nokta üst üste ..

        Bkz: "Anneler Günü"

Dünyaya getirdiğin iki huysuz velet yetmiyormuş gibi bir de beni doğurmuş, başına musallat etmişsin güzel annem. Ne diyeyim. Yaşattığım onca acı ve sıkıntı için ne kadar özür dilesem az gelir, bilirim.Huysuz ve yaramaz bir çocuk oldum. Daha doğrusu bilinç altımdan bana kalan bir kaç anıdan ibaret bu dediklerim. Kimisini de sen anlatığın ve anlatmaya da devam ettiğin "- Yok canım. öyle yapmamışımdır. "Aaa cidden mi? hadi bee ben neymişim!!" dedirten şeyler işte.

Bazen anlaşamayız seninle. İlla benim Ak dediğime sen Kara diyeceksin ya, tüm sebep bu aslında. Ama uzun sürmez kavgalarımız. Birimizden biri zeytin dalını gözümüze sokar, acılı bir barışma yaşarız. Ama yine de barışırız. 

Şu sıralar yanımda yoksun. Sana yaraşacak bir hediye seçme derdindeyim zaten. Yokluğun bu açıdan biraz daha iyi gibi. Ama özledim seni. Daha sana ne hediye alacağım konusunda kararsızken bir de ablam peydah oldu başıma. Ben ne alayım deyip duruyor. Hani bir laf vardır; kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş. Kelim tamam ama ilaç bulmama ramak kaldı, farkındayım. Bu arada s harfi tutukluk yapıyor sökeceğim şimdi. Anlasın dünyanın kaç bucak olduğunu. Onca düşünecek şey varken bir de seni mi düşüneyim arkadaşım aaaa!

İşin aslı ben annemi özledim, hediyemi henüz seçemedim,  s harfi naz yapar oldu, yaptığım liste çoğalıyor kafam iyice karıştı.. Ama olsun. Ben, dünyanın en iyi bazen de en kötüsü olabilen annesini, seni çook seviyorum. Anneler günün kutlu olsun tontişim. Öptüm çok. 

GÖÇEBE~

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Dövüşebilirim!

Ve dövüşebilirim.
doğru bulduğum, haklı bulduğum
güzel bulduğum her şey ve herkes için.
Yaşım başım buna engel değil...

Nazım Hikmet Ran

26 Nisan 2014 Cumartesi

Geçmişten Bugüne Unutulmadan Gelenler..

Belli bir yaşa ulaşıp yaşlandığımızı hissettiğimiz anlarda durup geçmişe dönmenin rahatlatıcı bir etkisi vardır. Bakalım neleri geride bırakmışız. Biraz olsun hatırlamak ve hatırlatmak istedim.


.


.
.
.


.
.


.
.



20 Nisan 2014 Pazar

Uyan Artık Çocuk



"Yorgun musun?" diye sordu bana.
"Yooo. Uykusuzum yalnızca"dedim.

"Yok artık o kadar uykudan sonra mı!

Sana bir kahve ısmarlamam gerek çocuk. Uyan artık" dedi.

"Sana güzel bir kahve yapsam, olmaz mı?" dedim. Dinlemedi beni.

"En güzel elbiseni giy, en özel  makyajını yap bugün. Kendini dünya güzeli ilan eden kadınlar bile yanında bayat balık gibi görünsün.Bitmesinden korkup, kullanmaya kıyamadığın kokunu bol bol sık. 
Gökyüzü sen koksun bu gece.
Hoyrat olma, bol bol gülümse. Yanından geçmekte olan çocuğun saçlarını okşa, bir çikolata uzat. Gülümsemeyi asla unutma. Uyan artık çocuk.
Köşe başındaki manavdan bir kilo erik al.
Hemen yan dükkan olan seyahat firmasından en yakın zamana bir bilet al. Yolculuk sırasında yemyeşil eriklerinin ağzında bıraktığı ekşilik tadını yol arkadaşınla paylaş.
Güzel kareleri ölümsüzleştir, bol bol fotoğraf çek.

Yarınını umutlarla, güzelliklerle doldur. Hayat mutlu olmak için çok kısa. 

Bir yudum kahvenin tadını unutma, uyan artık çocuk!

GÖÇEBE~




27 Mart 2014 Perşembe

Edi & Büdü



Bugün iki ördek yavrusu ile geldi bizimkiler.  Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. Karmaşık bir durum. Erzak alışverişi için gidiyorsun ve eve o sevimli sarı tüy yumakları ile geliyorsun. Sevilesi yaratıklar, buna bir itirazım yok. Hatta atalarının ataları ile tanışıklığım 3 yaşımda başlamış. Hatıralarım amatör bir fotoğrafçının kadrajından çıkan flu fotoğraflar gibi silik, net değil. Oralardan anımsıyorum artı o günlerden kalan sarımsı fotoğraflar da buna canlı bir kanıt.

Beyaz demeye bin şahit isteyen, kirli ve bir o kadar da yaramaz, boyum kadar bir ördek ile çekilen fotoğraflar. Kütlesi benle eş değerde oluşundan mı bilinmez pek bir hoyrat pek bir yeteneksiz tutmuşum hayvancağızı. Eziyet edercesine resmen. Hayvan hakları savunucuları gelseydi eminim o küçük yaşımda beni protesto bile edebilirlerdi. ( J ) Boynundan tutup bir yerden bir yere taşımaya çalıştığım, başka bir fotoğrafta zorla bir şeyler yedirme çabasına giriştiğim o ördekler. Ayı yavrusunu severken öldürürmüş. Ben de o misal elimden geleni yapmışım bu konuda. Sevginin en saf hali o dönemlerde olunca buna şaşırmak kadar saçma bir durum olamaz aslında.

Günümüz koşullarının getirdiği betonarme yapılar nedeniyle hayvanların  doğal yaşam alanları git gide yok oluyor. Bazı hayvanlar ya ölüyor ya da zor şartlar altında yaşam savaşı veriyorlar. Bunun tek suçlusu bizleriz. Aç gözlü oluşumuz, azla yetinmeyip doğayı harap etmemiz ile o küçük canlıların yaşama haklarının olduğunu unutmamız … Konuşamıyor olmaları acı hissettirmeyen bir zırh ile kaplı olduklarını göstermez. En az bizim kadar kanlı canlılar ve yaşamak onların da hakkı.

Başka bir konu da evcil hayvan satan dükkanların var olması. Küçük kafeslere, fanuslara tıkıştırılan hayvanlar… Neredeyse her gün böyle bir dükkanın önünden geçiyorum ve minik suratlarındaki o ifadeye takılıp kalıyorum. Hepsi de alıcısını bekler gözlerle sokaktan geçen insanlara bakıyorlar. Hayvanların yapısını bile değiştirir olduk. Doğal ortamından alıp önce kafeslere tıktık sonrada evlerimizde o köşeden bu köşeye sinmelerini izledik. Bir iki kez okşayıp, yemeğini suyunu verdik. 


Bahsettiğim şirin iki ördek yavrusunun bağrışları  satır aralarına karışıyor şuan. Bir yanım gelişlerinden mutlu olurken bir yanım tam aksi bir çizgide yol alıyor. Ancak vicdanın sesini kısmış satıcılarından kurtulmuş olduklarını düşündükçe aksi düşüncelerimi de sapıtıyorum. Bu arada isimsiz kalmalarını istemedim. Edi ve Büdü.. Evimizin yeni çığırtkanları her şeye rağmen hoş geldiniz.Hep beyaz kalın emi..

Göçebe~

10 Mart 2014 Pazartesi

Acele Etme, Çay Kendi Kendine Demlenir..





Bana çay pişir. Bırakalım her şey kendi kendine düzene girsin. Yavaş yavaş soyunalım. Bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamayalım. Ne olacak endişesine kapılmayalım. Bırakalım zaman her şeyi halletsin. Bu söz bize korkunç gelmesin. Aynı ırmağa bir kere daha girelim. Acele etme, çay kendi kendine demlenir... Günlük yaşantıların küçük koşuşmaları içinde bunalmayalım, nefes nefese kalmayalım. İnsan kendini kaybediyor sonra.


Oğuz Atay

6 Mart 2014 Perşembe

Yağmur Geliyorum Demez



Yağmur utanırcasına, ağlarcasına yağıyordu. Uzun bir aradan sonra özlem giderir gibiydi. Sokak lambaların üstüne, alel acele evine kaçmak isteyen insanların omuzlarına çekimser bir çocuk misali usulca konuyordu. Tek gidişlik bir bilet almış  yolcuydu.. Gökyüzünden enfes bir törenle iniyor ve geri gidemiyordu.  Bundan mütevellit gittikçe hırçınlaşıyor, acımasız bir ritim yükseliyordu gökyüzüne.  Sezilemeyen, duyulamayan, anlamlandırılamayan bir çığlıktan farksızdı.  Bir şeyin değişmeyeceğinden emindi ama yine de geri adım atmıyordu. Kendisine bile söylemekten çekindiği bir umudu vardı ve bu her şeye değerdi.

Giderek hızlanıyordu yağmur zerrecikleri. Sokaktaki insanlar yanı sıra bitkiler ve hayvanlar da gerekenden fazla nasibini almışlardı. Bazı sokak kedileri çareyi çöp konteynırlarına sığınmakta buldu, kimileri ise balkon altlarına kaçıştı. En şanssız takım ise bitkilerdi elbet. Bulundukları saksının içinde yağmurun durmasını, durmayacaksa bile daha insaflı yağmasını umut etmekle geçirdiler. Elinde bulundurduğu güç hoşuna gider hale gelmişti yağmurun.  Çekimser çocuk yerini şımarık yağmura bırakmıştı bile..

Sonra bir rüzgar esti denizden. Yağmurun korosuna eşlik etti ve daha güzel ritimler duyulur oldu. Rüzgar arada falso veriyordu. Buna rağmen güzel bir ikiliydiler.  Sonra ne olduysa o anda olmuş ve  elektrik gitmişti. İnsanlar karanlıkta kalakalmışlardı. Hafif bir huzursuzluk oldu önce. Sonra küçük mumlar yandı,  ardından çaylar kahveler sürüldü bardaklara. Sıcak muhabbetlere daldı insanoğlu. Teknolojiyi bir kenara attı .. Unutulmaya yüz tutan geçmişlerine ayna oldular kendilerini resmettiler, anılarını sundular gümüş tepside. Çocukluklarına gittiler. Saf çıkarcı mutluluklarını sarı mum ışığında tekrar tazelediler. Bir çikolatanın lezzetini ayrıştırdılar damaklarında, bir kez daha mutlu oldular. Sevdikleri insanların yüzlerinde doyumsuz mutlululuğu gördükleri için, yalnız olmadıkları için.



Misafirlikten dönen yaşlı bir kadın gayriihtiyari bir şekilde şemsiyesini açma gereksinimi duydu. Oysa yağmur çoktan durmuştu. Etrafına bakındı yaşlı kadın. Bir ressamın paleti değmiş gibi rengarenkti sokak. Hafif bir toprak kokusu sarmıştı etrafı. Yer yer su birikintileri ile çamur göletleri oluşmuştu. Birkaç sarı yaprak da arnavut kaldırım arasındaki boşluktan kayıp gidiyordu. Gökyüzü pırıl pırıl yıldızlarla bezeliydi. Hafif bir tebessümle şemsiyesini kapattı yaşlı kadın. Küçük ama emin adımlarıyla evine gitmek üzere yola koyuldu. 

Göçebe~

17 Şubat 2014 Pazartesi

Garip Bir Safsata




Hayat tüm enerjimi elimden çekip alıyor sanki. Öyle umutsuz öyle halsiz öyle yorgun hissediyorum ki kendimi Garfield halt etmiş yanımda, o derece .. Havaların gidişatına bağlamaya niyetleniyorum da pek şansım yok gibi. Zavallının pek suçu yok çünkü. Daha bugün o kadar sıcaktı ki sanırsınız yaz gelmiş de bizim haberimiz yok! Bir saniye biz şuan hangi yıldayız hatta hangi aydayız? Hmm tamam tamam biyolojik saatimi yeniden kurmakta biraz geçmiş olabilirim. Bunu canı gönülden kabul ediyorum. Düzensiz bir düzenin kurbanıyım ben ne yapabilirim ki? Huyum kurusun diyeceğim ama nuh der peygamber demez. Çok iyi bilirim . Keyfimin kahyasıdır o benim..

12 Şubat 2014 Çarşamba

İhanet Kol Geziyor




Yazmazsam  içimde bir şeyler ölecek gibi. Kör dipli bir kuyunun içinde sıkışıp kalmış histerik duygularım, gün ışığının affedici ve iyileştiriciliğiyle sonsuz huzuru bulmak niyetindeler. Haksız da sayılmaz hani. Onca yılın getirmiş olduğu kekremsi anılar tozdan yuva oluvermiş hamam böceklerine. Saymadım. Belkide her hamam böceği, yüzleşmem gereken her anının birer hatırlatıcısıydı o an. Bu yüzden saymaktan vazgeçip gelişigüzel kovalamayı tercih ettim . Depreşen duygularım bir nebze de olsa yatışmıştı sanki onları kovarken. Zihnimin en ücra köşelerine istiflenen onca davetsiz misafir onca haşere ne kadar da yoruyormuş beni, farkında bile değildim.



Karanlık.. Karanlığın içine yakılmış bir başka karanlık tüm anıları istila etmişti bile. O an kendiliğinden kaçışmaya başladı ( bir türlü kovmayı beceremediğim) hamam böcekleri. Önce karanlık gözlerini esir ediyor lakin sonradan alışıyorsun.Sanki bir mum yanmış gibi... Nedense bir köşede yığılıp kalmış çerçevesi tarafından terkedilmiş bir fotoğrafın mutluluğuna ilişti gözlerim. Kim olduğunu biliyordum. Ama adını hiçbir zaman söylemedim. Söyleyemezdim. O isim ki, aldanan bir çift göze ne yalanlar doğurup büyütmesini istemişti. Kelimeleriyle tek ayak üstünde kırk takla atarak binbir türlü hileli oyun ile savaştan yenik çıkmasına sebep olmuştu. İnancın tanımını değiştirip tüm duvarları yıkıp daha güçlü surların yapılmasına da  vesile olan aynı isimdi. Gündüz ile gecenin ayrımı kalmamıştı. Yıldızlar eskisi gibi parlamıyordu. Her şey ve herkes sanki kocaman bir boşluğun içine yuvarlanmış sonrada anlamsızlığa bulanmıştı. İlk paradoks belki de son yanılgıydı. Hayatına katılan yolcuları  sarmalayan zehirli bir sarmaşık... İhanetin ta kendisiydi o!



Göçebe~

30 Ocak 2014 Perşembe

Bir Kelebek Ömrü ∫



Son zamanlarda kelebeklerle donattım hayatımı. Renk renk.. İrili ufaklı bir sürü kelebek..  O kadar ihtişamlı kanatları  var ki hele ölümsüzlük şerbetinden içmiş gibi bir o kadar da mağrur ifadeleri yok mu? Onlara bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Tabiat ananın kusursuz örneklerinden birisi yalnızca onlar. Peki, hayatları da kendileri gibi ihtişamlı ve bir o kadar kusursuz bir ömür mü sürüyor derseniz, buna katılmak biraz güç.

Bir kelebek ile tırtıl arasında nasıl bir ilişki olabilir diye düşününce, kelebek gibi güzel bir yaratığın nasıl olur da tırtıl gibi sevimsiz bir yaratıkla ilişkisi olabilir diye düşünebilirsiniz. Tırtılın zamanla etrafını ördüğü koza zamanla onu güzeller güzeli bir kelebeğe dönüştürüyor. İşte tamda burada doğanın zıtlığı mucizesini bir kez daha kanıtlamaktan geri kalmıyor.


İşte.. Bu güzelliğin sembolü kelebekler.. Onca evrim sürecinden sonra uzun ve mutlu bir ömür geçiremeden bir günlük hayat için kanat çırpıyorlar. Sadece bir gün.. Ama yine de doğmaya devam ediyorlar.  Hayatlarındaki bir günü  yaşamaktan geri durmuyor; canla başla uçtukları gökyüzünde, kondukları bir çiçekte iz bırakıyorlar.  Ne kadar yaşadığın değil, nasıl yaşadığındır aslolan. Ve bunu bize bir kez daha kanıtlıyorlar.

Göçebe~ 

6 Ocak 2014 Pazartesi

Yorgun Savaşçı



O bir kahraman. Gündüzleri büyük  savaşından galip çıkan, geceleri kendine yenik düşen bir kahraman. Başını yastığına koyana dek verdiği mücadeleyi azimle göğsünde taşırdı. İçinde yanmakta olan har ateş tüm vücudunu esir alır, onu gecenin koynuna salana kadar da bırakmazdı. gülümseyişlerini ve esprilerini bir zırh olarak kullanmasını çok iyi bilirdi. Ancak sadece gündüzleri... Ya güneşin dünyayı seyretmekten vazgeçtiği o anlarda? Kırılgan,gururu incinmiş, kolu kanadı kırılmış yorgun bir bedenden fazlası değildi.

Şuan gözyaşlarının henüz kurumadığı o yastığında yeni uykuya dalmış olmalı. İki büklüm, bacakları karnına çekilmiş bir bebek gibi..Yüzünde ifadesiz bir duruş. Umutlarını gece ile gündüz arasına sığdırmaya çalışıyordu belki de. Belki de tüm acılarını geçici bir ağrı kesici misali gördüğü uykuda görüyordu. Uyuyabildiği nadir saatlerde..

Göçebe`~

2 Ocak 2014 Perşembe

Yutuluyorum!!



Duruyorum... Susuyorum... Uzun zamandır bir gün´ü bekliyorum sanırım… Bir gün her şey iyileşecek deyip İçimde öyle büyük fırtınalar biriktiriyorum ki… O fırtınaların her birinde ''okkalı küfürler'' çığlığıma kapılıp kayboluyor...
Yutuluyorum Olric !