yukarı çıkalım mı?

11 Kasım 2012 Pazar

Dayanamıyorum

Geçmişe dönemem. Yaşanmış acıları bir kenara itip hiçbir şey olmamış gibi bakamam göz bebeklerinizin içine. Bu yapacak gücü kendimde bulamıyorum. Hayattan  aldığım darbelerden, gururumun yakamı bırakmamasından da olabilir bu tüm olanlar. Ama yapamayacak olduğum şeyi istemeyin benden.

Dönemem. Dönüşü mümkün olmayan kıyılara zincirledim adımı.. anılarımı. Yeniden inşaa etmek varken bir hayatı, ucuz geçmişimi nasıl inkar edeceğim, günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum. Dayanamıyorum bu kısır döngünün etrafımda akbaba gibi dolanmasına. Nefes alamıyorum boğuluyorum, boğuyorsunuz.

Göçebe..

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Neylerim Ben Bugünü!

Bekleyişlerin acı tadı var dimağımda
Umarsızca..
Umut düştüğü yeri yakmıyorsa neylerim ben bugünü!!



Göçebe..

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Ufka Doğru Gün Ağırırken

Kış mevsimin çocuğu.. Şubat ayından bir gün..Ne de güzel bakıyordu gözlerin, kalabalık içinde beri ararken. O çam ağacını ne zaman görsem, gölgesinde birden bire sen peydah oluveriyorsun . Senden arda kalan anılarımdan sadece birisi..Geçmişten bir şey eksik demiştim. Çekerken ciğerime bu hayatı, senin zerrelerinden yoksun olmanın verdiği garip bir buruklukla veriyordum nefesi. Acı doruğa ulaştığı zaman gözyaşı akmazmış gözlerden. Ben o doruğa ulaştım ve en nihayetinde de sürgün yedim kafileden.

Sana tekrar yazacağım aklımın ucundan geçmezdi. Ki zaten söz vermişliğim de vardı bu konuda. Ama bugünler de kim sözünde duruyor ki! Varsın olsun, bu uğurda döneklik sıfatının dibini boylayayım. Sen koksun bu satırlar. Yasak elma misali kırmızı ve bir o kadar güzel olarak.

Şimdi yine girsen rüyama. Tekrar şarkı söylesen bana. Unuttursa yaşanmışlıkların tozlu anılarını. Geriye kalan her şey hayatın bize oynadığı bir oyundan ibaret olsa. Sen sussan, ben seni dinlesem. Suskun kalışlarının ardındaki mahremiyetin ıssızlığında kansam tüm yalanlarına. Umut olsan. Asya'mın gözlerini yalnızca seninle paylaşsam. Anlına senin kaderini sürsem. Sen Asya olsan Asya da sen olsa. Ve ben, size hiç doymasam.

Göçebe..

19 Temmuz 2012 Perşembe

Kavşakta – Turgut Uyar



artık gelince biliyorum, önceleri korkardım
şöyle ufak bir şey, sudan kaçmış ayışığı
otuzbeşbin atlının dağdan gelen yankısı
önceleri açılıp gider sanırdım her şeyi
her şeyi aııp gider sanırdım, bir kez şiire konmuşsa
menekşeler, bademler, büyük adamlar, kutsal olan ne varsa
şimdi bir çekiç ve bir alan yetiyor çaresizliği anlamaya
örneğin bir eczanede bir koku duyuyorum
tamam.
oysa ben eczaneye bir ilaç için girmiştim
sirozluyum, yada mitral darlığım var, ülserliyim belki de
niyetim bin yıl direnmektir bu halde bile
romaymış, bizansmış, cumhuriyetmiş, bilmem neymiş, bahane
turuncu bir çiçek açarmış bir yerde akşamüzerleri
eskiden büyük adamlar geçmiş topuz gibiymiş her biri
(o koku)
hangi budala söylüyor artık bu sözleri
el ettim birisine, bir başkasına giymediğim şapkamı çıkarttım
ne dağları tanıdım, ne denizleri ne ötekiyi ne berikiyi
daha demin uyanmıştım, az önce, baktım
vakit akşam.
hayrola yunus kazım, hayrola karlı dağlar
hayrola karlı dağlar, hayrola yunus kazım
geceniz bereketli olsun, gününüz sağlam
ben geldim gittim işe yaramayan şeyler topladım
kancalı iğne, balık oltası, tabanca, bomba filan
dağ gölgesi, köşebaşı, odun ve duman
bu arada başağı tanrı bildim, mührümle onayladım
ağaçlara ve otlara çocuklar gibi baktım
kurda kozaya öyle, kalem kağıda öyle
derken bir ihanet gibi vurdu gözüme her şey
anlatamam.
ilaç milaç bok püsür.
şuramda bir şeyler var
sahiden bir şeyler var
haykırmadan anlatamam.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Senin Kadar Süremiyorlar İzimi

‎.../öyle bir yerden geçiyorum ki
her yer ayrılık
herkes âşık
şiir kusuyorum içtiğim yalnızlığın ardına
ve sen, sorgusu hiç bitmeyen tek suçum
seni öyle işlemişim ki,
senden sonra tutuklayamıyor kimse beni
belki ben yakalatmıyorum kendimi
belki de onlar senin kadar süremiyor izimi../



Kahraman Tazeoğlu

15 Temmuz 2012 Pazar

Sus!

Hatırlatmayın, unutmaya yüz verdiklerimi.. Bırakın yüzüm hiçbir şey olmamış gibi gülümseye devam etsin. Sormayın nedenleri .. Hatalarım bir bir gün yüzünde.. Kimsede bir hata yok. Kazaya sebebiyet veren alkollü bir sürücü kadar hatalıyım şu kutu kadar dünyamda.. İçimde susmayan onca ses varken lütfen bari siz susun.. Her acıya katlanıyor insan.. Zamanımın gelmesini bekliyorum o kadar.. Yalnız bırakın hatta hiç arayıp sormayın.. Yeter ki duymayayım sizi.. Yaramı kanatmakla elinize ne geçiyor anlayabilsem. Daha az merak edin beni... Daha az önem verin.. Yalnız bırakın beni..


Göçebe..

5 Temmuz 2012 Perşembe

Göçebe'nin Zihninden Başlıksız Not..

Yeni denizlere yelken açmalı insan. Yeni şeylere merhaba demeli.. Sevmediği şeyleri denemeli kimi zaman. Sıradanlığın bataklığından çıkıp farklı farklı dehlizlere korkmadan girebilmeli. Saydam olmalı insan.. İçinden geçenleri anında söyleyebilmeli. Ne bir filtreleme ne de bir duygu yanılsamasına takılmamalı. Neyse o olmalı. Sevdiğini söyleyebilmeli en önemlisi. Kendini sevdiğini. Kendisini sevmeyen bir başkasını nasıl sevebilir ki. Sevdiği kadar saygılı da olmalı. Kendisine veremediği bir şeyi bir başkasına nasıl verebilir ki? Saygı ve sevgisinin hayatın en önemli yedek parçası olduğunu asla unutmamalı ve ona göre yaşamalıdır.

Umutlu olmalı insan. Mutluluğa dair özlemlerini küçük bir umut damlasıyla çoğaltabilmeli. Küçük bir gölden sonu olmayan bir okyanusa akıtabilmeli yüreğini. Tuzlu suyun içinde kalıp yine de tatlı kalmayı başarabilmeli. İçindeki sevgi kırıntılarını hiçbir kuşa yem etmemelidir.

İnsanlığını hatırlamalı insan. İnsanın ne anlama geldiğini ve neden var olduğunu, varlığının dünya üzerindeki etkisini iyice düşünüp tartabilmeli. Zalimliğin ve çirkefliğin kirliliğinden daima uzakta, yağmur sonrası temizlenen gökyüzünde beliren gökkuşağı gibi olmalı. Rengarenk. Her şeyi tadında bırakmalı. Kırmızıdan turuncuya geçerken, yüreğinde hissettiği sıcaklığı daima hatırlamalı. Sevgi selinin eşiğinde bir ömür huzura dalmalı..

Göçebe..

3 Temmuz 2012 Salı

Gülümse

Anca anlayabildim hayatı.. Söylenmez sözlerimi fısıldarken kulaklarına, vurdum duymazdı o her defasında.. Benim haklı veya haksız olduğum pek umurunda da değildi. Sevdim. Belki de en olmayacak çokluk zarfıyla.. Ama, bu hikayenin sonunu baştan yazmışım. Hem de bilmeyerek..
Ve o, sarıyordu bedenimi dikenli tel misali kollarıyla.. Canım yanıyorken, gözlerim tuz gölüne taş çıkarırcasına yaşarırken, kanarken bedenim sonsuzluğa.. İşittiğim tek şey vardı.. "Gülümse.."

Göçebe..

27 Haziran 2012 Çarşamba

Öz-Gürlük


Özgürlük nedir? Nasıl bir kavramdır ki ..
Kendi kelimelerinle yol almaktır özgürlük. Neyi ne zaman yapacağını kimseden duymadan, döngüsel kasırgalara inat uçurabilmektir ruhunu. İnançların için yaşamak yaşamak için de inanmaktır. Kendi özünde kendini kaybetmeden bulabilmenin hazzını yaşamaktır özgürlük. Seni sen kılan her kırıntıya ölesiye değer vermenin eşiğinden dönmemektir.Ve, senin olanı senin için yaşamaktır..Kısacası hayata etinle kemiğinle bağlanabilmenin tadını uçurumun doruklarında hissetmektir.


Bir şeye bağlanmadan bağlanabilmenin garip ikilemsiliğini yaşayabilmektir çoğu zaman.. Bencillik olduğunu düşünenler de olacaktır elbet. Fakat bundan daha ötesi, özgürlük; iki bireyin savaş alanında en hafif hasarlarla kurtuluşa bayrak çekme telaşesidir. Bu savaş alanında herkes kendi suçlarından sorumludur. Ve aynı zamanda kendini en iyi şekilde tanıyabilmektir. Özgür doğan insan yaşama zincirlerle vurulmuştur.. Ve özgürlüğünün farkındalığı sonucunda bu zincirleri de kıracaktır.Kendi sesine kulak vermesiyle bilincini tekrar kazanacaktır.


Vücudun köle fikirlerin ise özgür olması kadar gerçek dışı bir şey daha yoktur. İnsan doğası gereği özgürlüğü yalnızca düşüncelerinin ışığında idame ettiremez. Fikirlerini yaşadığı dünya üzerinde gerçekleştirme çabası ve bunu başarma gayesi sonucunda özgürlüğe bir adım daha yaklaştığını ve en sonunda onun içinde yüzdüğünü anlayacaktır. Bu yüzdendir ki düşüncelerin özgürlüğü bedenin özgürlüğü ile doğru orantılıdır.


Hayata özgür geldik, neden köleleşmenin kaderine ortak olalım ki!

Göçebe..

5 Haziran 2012 Salı

Yalnızlık Üstüne Kısa Söyleşi

Siyahlığımın aksesuarı olan beyazlarım kadar çoğalmakta yalnızlığım. Yükselme döneminden bir anda durağanlığa, ardından da çöküşe geçtim. Yalnızım. Ve bundan da gurur duyuyorum. Kimseye minnet etmiyorum kimseden de bir beklentim yok. Öyle zırt pırt çalmaz telefonum mesala.. Çat kapı gelenim hiç olmaz. Süslü püslü cümleler kurmak zorunda olduğum bir başkası da yoktur. Acaba bu müziği sever mi diye sorular sormak zorunda kalmam. Hiçbir zaman çiftli danslar yapmak zorunda kalmamışımdır. Aşk filmleri izleyip birlikte ağladığım birisi de olmamıştır. Yarın gelecek olan günde hava durumun ne olacağı da hiçbir zaman umrumda olmamıştır. Yağmurlu olsa da güneşli bir bahar sabahı da olsa  benim günümdür. 

Yalnızım evet be bunu gurur duyarak söylüyorum. Kendimle yalnızlığımı paylaşarak, acımı bölüşerek, mutluluğumu çoğaltarak yaşama el sallıyorum.Bol bol kitap okuyorum mesela. Kitaplara küstüğüm zamanlarda filmlerin arkadaşlığını devralıyorum. Arada bir ders kitaplarıma  selam çakıyorum. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Yüzümden gülümsememi eksik etmiyorum. Bir mutluyum bir mutluyum ki sormayın gitsin.

Gelişigüzel yaşıyorum hayatımı, davranışlarımı sığdırmakla yükümlü olduğum kalıplar yok, kendi bencilliğimin yağında kavrulup gidiyorum..

Göçebe..

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Geçmişten Esintiler

Yüzünden hüzün dökülürcesine ağlardı
En olmadık mevsimlerin ayazında kalarak yalnızlığına sığınır,
Suskun sakin bir o kadar da hırçın bir deniz kadar dalgalı gözlerin sahibi
Kaderinin henüz neler örmeyi plandığını kafasında bir mayın gibi taşırdı..
Unutulmak pahasına konuşmamayı yeğlerdi kimi vakit, aklının kendine oyun ettiğini bilirdi çünkü..
Düşüncelerin ucu bucağı yoktu, sınırı ise hiç yoktu..
Derin labirentlerin köşelerinde öbeklenmiş örümcek ağlarının kaderine kendi kaderini bağlardı..
Gecenin ulu sessizliğinde dağdan inen kurtların gözlerinde sevgisizliği görür de yine sessizliği bozamazdı..
Korkaklığın iliklerinde soğuk bir beton gibi ağırlığını hissederek susar, kurtların ulumalarıyla kulaklarını sustururdu..
Masanın üstünde sülfürik asit misali koku yayan küflendiği her halinden belli olan insanlığın sıfatı..
Yabancılaşmaktan ziyade ona tanıdık gelmeyen ve yolunda gitmeyen bir şeyin varlığı gibi oracıkta duruyordu.
Gökkuşağı renkleriyle bezeli hayallerin dimağında bıraktığı o tadı özlercesine, bir beyhudeliğin peşinde koşarcasına soluk soluğa kalmıştı yüreği..
Unutulması zamana bırakılan her ne varsa geçmişten gelen bir hayalet misali didik didik ediyordu bedenini.
Alın yazısı kırmızı ışıkta duramayacak kadar hızlı ilerliyor önüne çıkan her şeyi yıkıp geçiyordu..
Kendi bedeninde kendinden yoksun ve bir o kadar kalabalık..
Anıların kadehinde sarhoşluğunu yudumlarken yıllanmışlığın verdiği o kekremsi koku vücudunu sahiplenmişken,
Onun sahip olduğu tek şey ise hiçliğiydi..


Göçebe..

20 Nisan 2012 Cuma

Kanser Olacağım Haberiniz Ola!

Bloğum ve ben. Gecenin ilerleyen saatlerinde güne neredeyse yeni başlıyoruz.  Nick Cave amcamız da, bu yalnızlığımızda bize eşlik etmekten geri durmuyor. Kendini zor aydınlatan küçük bir florasan lambasının da selamlarını iletmekten büyük gurur duyuyorum .. Sevgili okumayanlarım..Yazacak bir şeyim yok aslında. Sırf oyalanmak adına bloğuma giriş yaptım o kadar. Sıkıcı bir günün sıkıcı sabahına geçiş yaparken, bundan daha iyi yapacak bir şey gelmedi aklıma. Biraz yorgunum.. O kadar saat uyumama rağmen bu yorgunluk beni öldürecek. Sanırım beni yoran hayatımdakiler. Beni kıranlar.. üzenler.. yokmuşum gibi davrananlar.. Burada olduğumu, nefes aldığımı, hala yaşıyor olduğumu anlamanız için devamlı telefonların lanet olasıca radrasyonuna maruz kalarak, sözde iletişim mi kurmam gerek?. Eğer öyleyse sayenizde kanser olmak üzereyim. Haberiniz ola.. Şu koca hayatta kimseye hakkettiğinden fazla değer vermemek lazım. Diyorum diyorum da şu aptal duygularımın önüne bir türlü ket çekemiyorum. Neyse ben yalnızlığımın satır başına geri dönüyorum.. Gününüz şimdiden aydın ola.. Sevginin bencilliğiyle büyümeye, hormonlu domateslerin "arı bunlar abi" diye kandırılmaya devam.. Her şey kaldığı yerden devam ediyor zaten. Ben her ne kadar istemesem de. Sen her ne kadar istemesen de.!!

Göçebe..
(İki Nokta)

9 Nisan 2012 Pazartesi

O


Tam da hayatımın odak noktasında duruyordu. Ne ileri gidebiliyordum ne de geriye gitme yeltenecek kadar mecalim vardı. Ne zaman "Ne oldu? " diye sorsa, aklımdan binbir türlü cevap geçer ama yine de söylemezdim. Kocaman bir "Hiç" kelimesinin arkasına sığınırdım. Basit, yalın, sıradan ve bir o kadar da  kocaman  anlamları  barındıran "Hiç!". Üstelemezdi. Sustuğum zaman , konuşmak istemediğimi bilir ve beni zorlamazdı. Zaten konuşacak olsam, bir kelimeden bin hikaye yazardım, bunu çok daha iyi bilirdi çünkü.

Boğazımda düğüm düğüm gözyaşlarımı görür zoraki yüzümde gülümse çizerdi. Ağlamayı bana yasak kılan tek adam. Ve yine mutluluktan beni ağlatabilen tek kişi.. Ruh halimi saniyesinde değiştirebilen, şefkatle uzanan elleri yüzüme vuran güneş kadar kıyamet, gözleri cennet ile cehennem arasında kalmış  gölgeleri barındırıyordu. 

Bilinmez şehir masallarında anlatılan kahramanların edasıyla konuşmaları vardı. Şeytan ile melek karışımı bir şeydi. Küçük bir evi geniş kılabilecek dinmeyen gökyüzü vardı. Yalan da söylemezdi. Bir bir ansiklopedik bilgi misali döküverirdi önüne. "Deş, öğren, sorgula ve yeri geldiği zaman yargıla" dercesine. Bir başkasından yalan yanlış öğreneceğine tüm çıplaklığıyla en yalın en sade ve en gerçek haliyle benden öğren dercesine.. O böyle bir şeydi işte.. Böyle bir şey..

Göçebe..

30 Mart 2012 Cuma

Üzerinde Halay Çekilen Masa

Odam, yirmi dakika öncesinde sürmüş olduğum ojenin kokusuna esir düştü. Buram buram kırmızı oje kokuyor. Renklerin de kokusu olsun. Bundan ne çıkar..
Dışarıdaki fırtına dışında sessizliği bozan bişey yok. Onu saymazsak sessizliğin dibine vurdum diyebilirim. Karşımda devasa bir masa ve yine üzerinde her zaman ki okulvari bir takım çalışma notları, ıvır zıvırlarla dolu. Hatta masayla odanın ebatlarını karşılaştıracak olursak,masa bu odayı kesinlikle yutardı. Kocaman bir şey işte. Tüm odayı kaplıyor. Ama çok iyi iş görür vesselam. Bir yerinde birisi çay içerken, ya da tıkınırken bir diğeri bilgisayarı ile haşır neşir olabilir ve hatta bir başkası da üzerine çıkıp halay bile çekebilir.
Neyse ne diyordum.. Bir anda çalışma aşkı geliverdi. Bu ne ilham bu ne istektir Yarabbim.(!) Silgi artıklarının, devamlı sorun çıkartan kalemlerin, sayfaları yırtılmak üzere olan defterlerin, ve sıkıntıdan boş kalan tabağımın başına dönmek zorundayım. Hayat güzel yaşamak güzel. Ve en önemlisi bu sıkıntılı bir haftadan sonra hiçbir şeyi kafana takmadan istediğini yapabilmek daha güzel. Bu yüzden de bana gitmek düşer. Hoşça-Kalın..


Göçebe..

29 Mart 2012 Perşembe

Vize Ayımız Kutlu Olsun



Mevsimlerden, kış ile bahar arası ve yine "Vize Ayı"ndayım. Büyük devasa bir isteksizlikle karşı karşıyım. Çalışmaktan kaçıyorum resmen. Masa üstünde duran defter, kalem, silgi, makale çıktısı, kitap ıvır zıvır .. Sanki dünyama çok fazlalık katıyor gibi . Hepsini çöpe atmak gibi uygulanması mümkün olmayan ama bir o kadar da mutluluk yaratan fikir geliyor geliyor geliyor ve hemen onu da defediyorum. Bir haftalık tükenişin içine şimdiden girmiş bulunmaktayım. Bol bol çikolata, nescafe, meyve suyu, abur cubur alışverişine girişsem iyi olacak. Gün günden kötü geliyor hemen stoklarımı gözden geçirmen gerek haliylen.
Buradan tüm hocalarıma saygılarımı göndermek isterdim ( ulan zaten burdan neyi nasıl göreceklerse ) ama velakin hiç de böyle bir bekleyiş içine girmesinler. Havalarda moralim üzerindeki etkisini sürdürüyor. Hakikaten daha dün ince trikolarla gezerken birden bire kutuplardanki insanlara benzer bir giyime u dönüşü yaptık. Şu o... luğundan vazgeçsen, mevsim normallerine dönsen de sen sağ ben selamet kalsak ne iyi olur.. Tamam bu kadar gevezeliğin biteceği yok gibi. Ben ve benim gibi nice Vize Mağduru şahıslara Allah kolaylık ve sabır versin diyorum.. Hee unutmadan bir de çalışma şevki versin hmm bir deeeee hani razı olursa rüyalarımıza da soruları cevaplarıyla bırakıversin. İyi geceler iyi geceler iyi geceler..

27 Mart 2012 Salı

Kim Demiş Mutluluk Uzak Diye?


Mavi bir gökyüzünün altında çizilmiş sek sek. Şimdi mutluluğu tanımlamaya kalksam tek söyleyeceğim kelime bu olurdu. Sek sek. Geçmişe özlem saatlerine mi girdim ne .. Özlemi anılar geçerken, çocukluğunun alarmı çalmaya başlıyor. Uyanıyorsun. Uyandırılmaktan korkarcasına bir uyandırılmanın eşiğindesin.. Uyanırsan, bir daha uyuyamayabilirsin çünkü.

Sıcağa inat elinde buz gibi dondurma. En sevdiğinden, yani meyveli.Şekerli tadın arasına gizlenivermiş küçük bir ekşimsilik .. Vişne mi bu? Sanırım biraz da limonun vur kaç eyleminden de nasibimi almıyor değilim.

Oyunlardan yorgun düşmene rağmen, o yatağa girme saati sana her daim erken gelir ve çoğu zaman uyumak istemezsin. Annen ise uyumazsan büyümezsin der. Sahi biz büyümek istiyor muyduk ya da buna hazır mıydık? Bu sorulara tam manasıyla bir cevap bulmak mümkün değil. Son kullanma tarihimizin parametrelerinden istatistiksel veriler alınca, pek de hazır olmadığımız kanısına varıyorum ya neyse karıştırmayalım şimdi yoğurt yiyenini..  Neyimize yetmiyor hayat hanemize eklenen saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar..

Altmış saniye bir dakika, altmış dakika bir saat, yirmi dört saat bir gün, yedi gün bir hafta, dört hafta bir ay tamam tamam çok karışık bir hesaba doğru yol aldığımın farkındayım.. Hesabı bırakıp hayatı daha yaşanılır hale getirmeye bakalım. Mesela insan neyden mutlu oluyorsa onu yapmalı. Miskinlik ona mutluluk getiriyorsa bırakın miskinlik yapsın, müzik dinlemekten, film izlemekten, yağmurlu bir havada futbol oynamaktan mı hoşlanıyor, bırakın onu mutlu eden şeylerle onu mutlu eden insanlarla birlikte olsun. Mutlu olmaktan kastın ne diye soracak olursanız, mutluluk sanıldığı kadar zor bir şey değildir. Anlık bir olay bile seni gün boyunca mutlu ve hayata karşı  olumlu tutabilir . Bırakın da o mutluluk sizi bulsun. İzin verin elinizden tutsun. Yüzünüze kocaman bir gülümseme çizsin.


Göçebe..


16 Mart 2012 Cuma

Hayır Hayır

Her şeyde bir hayır var diyerek hayatımızı daha yaşanılabilir kılabiliyoruz ya işte bunu çok seviyorum.. Her şeyi kaderin üstüne de atabilme hakkım da var ya bu paha biçilemez bir şey aslında. Nefesini alıp verene kadar ki geçen saniyede her an her şey oluveriyor .. Hayat bu, yani bırakın da o kadar sürpriz yapma hakkına sahip olsun değil mi ama. Sanırım bu aralar bana epey bonkör davranmaktan yana. Kırmızı kurdeleli, süslü püslü bir sürü sürpriz sunuyor. Ya bir yerlerden miras geldi, ya da sürpriz yapacak bir başka arkadaşı yok. Kıramıyorum onu her sürprizini ( ki beğenmesem de ) kabul görüyorum. Derin bir nefes alıyoruz veriyoruz.. Hadi bir kere daha nefes alalım bari. Oksijenin varlığını hissedelim. Ama fazlası zarar. Neme lazım baş dönmesiyle sonuçlanan çok vakam olduğundan dolayı söyleme gereği hissettim .. Öyle..

Büyüyünce ne olacaksın diye sorarlardı. İlk zamanlar doktor derdim. Hani her çocuk için klişeleşmiş bir meslektir ya ben de o klişeyi bozmaya kıyamamışım. Lakin ilerleyen dönemlerde "Türkçe Öğretmeni" olmaya merak sardım. Olamadım. Görüyor musun Dan! iş kitap okumakla bitmiyormuş bu Türkiye denen dışı çikolata kaplı  içi boş hava dolu yerde. Her şeyde bir hayır vardır vesselam her şeyde bir hayır vardır...

İç ses, ya bu -de eki ayrı mı yazılıyordu?? :))))

Göçebe..

14 Mart 2012 Çarşamba

Mabel Matiz-Söylese O Ben Söyleyemem

Dinlemekten bıkmayacağım şarkılardan.


Bu şarkıyı duyunca, deniz kenarında kavurucu sıcaklığın verdiği duygu geliyor aklıma .. Aynı zamanda şarkıyı seslendiren kişi de bir arkadaşımı çağrıştırıyor.. Neyse dinlemeye devam,

Söylese o ben söyleyemem.. Sevdiğimiiiii...

Göçebe..

13 Mart 2012 Salı

Mutluluk


     Yine şikayetler eşliğinde bir güne merhaba. Her sabah  olduğu üzere bıkmadan usanmadan, gözlerini tavana diker, "Acaba bugün başıma yine nelere gelecek?" diye iç geçirir  ardından  kahvaltı yapmak üzere yatağından kalkardı. İki bilemedin üç dilim ekmek, bir bardak çay, dört adet siyah zeytin bir parça da beyaz peynirle dertleşerek zaman öldürürdü. Televizyonda aynı programları görmekten sıkılmaz, son ses açar pür dikkat izlermiş ayağına yatardı. Fakat aklını daima başka duraklara yolcu ederdi. Yine böyle bir gündü sanırım..  Miskinlik uykusundan uyandı. İlk kez tavana bakmadan, iç geçirmeden, sızlanmadan.. Mutfağa yöneldi ve ağzını musluğa dayayarak kana kana su içti. Derin bir nefes aldı. Gerinebildiği kadar gerindi.. Pencereden süzülen güneşin vücudunu iyileştiren etkisiyle bir süre şehri izlemeye daldı. Sebebini bilmediği bir mutluluk peydah oluvermişti. Derinlerde bir yerde yaşanmayı bekleyen güzellikler vardı, bundan emindi.

Hikayenin Serüveni~

Bir hikaye var, tam da dilimin ucunda. Anlatılmaya aç bir o kadar da dinlenilmeye hasret sevda türküsü gibi. Bir tekerlemeyle başlar çoğu vakit, ünlem işaretleriyle ve soru çengelleriyle son bulur. Başka şehirden çok uzak bir lisana özlem duyar. Farklı kelimelerin aynı şeyi niteleyebildiği  gizemin kapısını açarak saklanmak niyetindedir genelde.

Sessiz mekanın tüm suskunluğunu bir kitapta anlatıverir. Hem de hiç farkında olmadan yapar çoğu zaman. Bazen, hayran bakışlarla izler parkta oynayan küçük çocukları. Çocuklar onu görmez ya bundan da pek keyif alır hani.

Baharı severdi o. Ne kış ne de yaz. Bahar onun tek tutkusuydu. Kır çiçeklerinin, uçsuz bucaksız dünyasında onu yolcu etmesine bayılırdı. Olur olmadık zamanlarda ağlardı. Bazen mahsun bazen hırçın kimi zaman da suskunluğa yenik düşerdi. Altı üstü sıradan bir hikayeydi herkesin gözünde. Ama yine de anlatılmayı beklerdi büyük umutların bahçesinde..Acının son bulduğu yerde..

Göçebe..

6 Mart 2012 Salı

Karamsar Karalamalar..

Ansızın oluveriyor her şey.. Hiç olmayacak dediğin hatta olmaz dediklerin bile .. Gözünü karanlığa kapatıp aydınlığa açana kadar çoktan olup bitmiş oluyor. Kurşun vücuduna isabet ettiği an hiç bir acı duymazsın. Fakat zaman geçtikte içten içe ince bir sızı kaplar vücudunu ve kanarsın vurgunluğuna.. Rüya olmasını ümit ederek derin bir nefes alır verirsin.. Aldığın nefes bile senin değildir artık..

Göçebe..


3 Mart 2012 Cumartesi

Çizikdirilmiş Cümlecikler Ailesi....

Sustuğum her cümleyi bir bir salıvermek niyetindeyim .. İçimde alacak verecek hesabı kalsın istemiyorum.. Malum yarın ne olacağı belli değil. Ya içimden geçenleri yazamadan hiç varolmamış gibi yok oluverirsem..!
Şaka şaka.. Biraz içmiş olmanın  rahatlığıyla çizikdiriveriyorum bu sol tarafımda kalmış cümlecikler ailesini.. İlerde çok ilerde cümlecikler ailesini kocaman bir deryada toplamak da nasip olur inşallah .. Kimse yok.. Okuyanım desen hiç yok amaaaaaaaaaaa yine de "İyi geceler! Sevmeyi, yaşamayı, mutlu olmayı hakkeden herkese cümleten iyi geceler.. " 

Göçebe..

Eksik Meksik Ama Benim İşte :))

Uzun bir aradan sonra yeni bir blog ile yepyeni hayatıma adım atmış bulunuyorum.. Eksiğim çok ama, ee olacak yanii .. Yeni bir evin eksikleri zamanla nasıl gideriliyorsa işte.. Bir yerden başlamak lazım..
Saygılar, sevgiler vs vs vs... :P






Göçebe...